Boykot mu dediniz?

A -
A +

Günlerdir Filistin ile İsrail arasında devam eden acımasız savaş insanlığı bir kez daha sorgulatır hâle geldi. Bombalar birbiriyle yarışıyor. Çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden insanlar katlediliyor. Bırakın yerleşim yerlerini, hastaneler bombalanarak bir insanlık suçu, savaş suçu işleniyor, bir seferde yüzlerce kişi ölüyor. Çaresizce yaralıdan yaralıya koşuşturan, minicik bedenlere kalp masajı yapmaya çalışırken o kalbin atmadığını gören doktorların çaresizliğine, yavrusunu defnedecek yer bulamadığı için haykıran annenin haykırışına bakınca ne diyeceğini ne yapacağını şaşırıyor insan. Gözlerdeki o ifade… Korku mu büyük, acı mı; karar veremiyor, kendi acısını sorguluyor, o acıdan utanıyor insan. Ve bu denli büyük bir acıya karşılık dünya ülkelerinin sessizliğini, politikacıların "meli-malı" diye biten konuşmalarını görünce bir daha, bir daha insanlığı sorgulatıyor yaşananlar...

 

İlaçları yok, suları çamurdan ibaret, yiyecekleri yok. Çünkü önleri kesiliyor, insani yardım bile engelleniyor.

 

İşte bütün bu trajedi arasında yine her zaman olduğu gibi boykotlar geliyor gündeme... Neyse ki eskiden olduğu gibi dünyanın parasını verdiği arabasını yakan, eline geçirdiği dolarları ateşe verenler yok ama şimdi de İsrail markasına para verip denize dökenler var. Her yerden boykot sesleri, mesajları yağıyor. Evet, kesinlikle boykot önemli bir güçtür ama bu gücün kullanılabilmesi için organize olması, kararlılık ve devamlılık içermesi gerekir... Fakat maalesef devamlılık ve kararlılık olmayınca, bir gün boykot ettiğiniz bir ürünün satışlarının bir süre sonra artmaya başladığını görmeniz de işten bile değil!.. Fransa, boykot kelimesinin birlikte geçtiği ülkelerin başında bizim için. Siyasi ilişkiler bozulduğunda Fransız malları sıralanır, bunları almıyoruz falan denir. ABD'ye kızarız markalar dolaşır yine sosyal medyalarımızda. Son yıllarda Fransa başta olmak üzere birçok ülkede İslam düşmanlığı kaynaklı saldırılar var ve bu saldırılar karşısında İslam ülkelerinin bazı yetkilileri tarafından "boykot" çağrıları yapılmış. O çağrılardan sonra Fransız markalarında biraz gerileme olduysa da ardından -burada ismini yazmayacağım- bazı markalarda yüzde 30'a varan satış artışları yaşanmıştı. Diyeceğim o ki; kişisel boykot öyle çok işe yarayan bir hareket olamıyor günümüzde maalesef... Asıl önemli olan kitlesel 'almama' gücü ile 'satmama' gücüne ulaşabilmek...

 

Bu noktada biz İsrail'e ne satıyoruz, ne kadar satıyoruz? İsrail ile ülkemiz arasında siyasi ilişkiler hep gergin seyretse de ticari ilişkilerde hep ivme kazanmış bir durum söz konusu... Türkiye İstatistik Kurumu verilerine baktığımızda, 2002 yılında İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi, 1,4 milyar dolar civarındaymış. Bunun 861 milyon doları ihracat, 544 milyon doları ithalat. 2022 rakamlarına göre ihracat tam yüzde 532 artmış ve 6,7 milyar dolara ulaşmış. Türkiye'nin İsrail'den ithalatı daha yavaş artmış ve 2,1 milyar dolar seviyesine ulaşmış.

 

Bizim İsrail'den petrol ham maddesinden üretilen madeni yağlar ve hububat gibi ürün ithalatımız söz konusu...

 

İhraç ürünlerimiz ise sayısız çeşitte... Kimyevi maddeler var mesela büyük bir yekûn tutan. Otomotiv, bisiklet, dev vinçler, greyderleri içeriyor. Tekstil ve hazır giyim, mobilya, hububat, bakliyat, tohum... Evet, zaman zaman "İsrail'in tohumuna muhtacız" gibi yalan yanlış bilgiler var ya hani... Gerçekten yanlış. Çünkü biz de onlara satıyoruz. Bu ürünlerin yanı sıra savunma sanayi, cerrahi gereçler, dondurulmuş et, seramik, mutfak eşyaları, beyaz eşya ve elektronik, ticari araçlar ve aklınıza gelebilecek neredeyse bütün ürünler... Öte yandan biz İsrail'i destekleyen ABD'nin, Avrupa'nın dev şirketlerinin teknoloji ürünlerini kullanıyoruz. Bugün ABD, İsrail'i destekliyor diye onların ünlü elmalı markasını almama kararı verebilir miyiz mesela? Çok zor. Peki yine Amerika'ya kızdık diye "Amaan, F-35 anlaşmasını alın başınıza çalın" diyebilir miyiz? Yok, maalesef onu da diyemiyoruz. Bence işte asıl mesele burada. Ne olursa olsun hiç kimsenin gücünün "Almıyoruz" demeye yetmeyeceği ürünleri üretmek, bunlarda söz sahibi olmak mesele...

Tamiri boş ver, yenisini alalım

Son birkaç seferdir çamaşır makinem öyle büyük ses çıkarıyor ki, zannedersiniz evin çatısına helikopter indiriyorum. Apartmanda yaşıyoruz. İnsanları bu kadar rahatsız etmeye hakkım yok diyerek bir servis çağırmaya karar verdim. "Servis ücretimiz 400 lira. Parça değişimi gerekirse onu da hemen temin edemiyoruz" diyerek bilgilendirdi servis olacakları bildiği için muhtemelen. "Olsun, gelin" dedim ben. Servis geldi, bir iki kontrolden sonra "Tambur tamamen değişecek, o da 5.000 lira" deyince kısa süreli bir şok yaşasam da sonra kendime gelip "peki" dedim. Sonra düşündük, makinenin yenisi 15 bin lira civarından başlıyor. Yani tamir bedeli yaklaşık 3'te biri ve yarın başka bir parçasının bozulmayacağını kim biliyor? Ve parça garantisi de 1 yıl olduğuna göre "Evet evet, en mantıklısı yenisi" der demez aklıma birkaç ay önce de başka bir makine bozulduğunda neredeyse yenisinin yarısı kadar tamir ücreti çıkarıldığını hatırladım. Gazetede bunun konusunu ederken birkaç kişinin birden "Ben de tamir ettirmedim, yenisini aldım" sesleri duyunca durdum şöyle bir... Bu bir politika mı? "Tamir ettirmeyin, yenisini alın" gibi imzalanmamış bir anlaşma mı var tüketiciyle üretici arasında? Dünyayı bu kadar hızla kirletip, çocuklarımızın kaynaklarını bile tüketmek için büyük bir iştahla saldırırken, tüketimde yeni bir yarış mı başladı? Bunun adı "dayanıklı tüketim malı" değil mi? Dayanıklı kısmını attık da tüketim kısmından mı yürüyoruz yani?

 

Sonra dedim bu herhâlde ülkemize özgü bir şey. Başka ülkelerde de böyle midir?

 

Yurt dışında yaşayan bir arkadaşıma danıştım. Dedim ki; sizde de fiyatın üçte biri midir tamir bedeli?

 

Eh, aşağı yukarı öyle, biliyor musunuz? Mesela Almanya'da bir cihaza gerekli olan parçayı 50 avroya alıyorsanız eğer, onu taktırmak için 200 avro falan ödemeniz gerekiyor. Keza İngiltere... İşçilik, malzemenin tam 4 katı. Olacak gibi değil. "Tamir ettirmeyin, yenileyin" diyor üreticiler bize. Tamam, yenileyelim de, dünya eskiyor, dünya kirleniyor büyük bir hızla; onu ne yapacağız sahi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.