Çok laf yalansız çok mal haramsız...

Sesli Dinle
A -
A +
Bu, her duyduğumda irkildiğim 'atasözlerimizden' biri... Korkunç bir genelleme. Birazcık fazla konuşanı da, birine göre 'daha çok' malı olanı da itham eden bir yakıştırma... Çok laf yalansız, çok mal da haramsız olur. Bal gibi de olur. Malum "İstisnalar kaideyi bozmaz..."
 
6 Şubat'tan 6 Mart'a... Yaşadıklarımızı, gördüklerimizi, duyduklarımızı düşününce, yazarlarımızdan Ömer Ekinci'nin dün yazdıkları anlamlı geldi doğrusu. Tam bir insanlık dersi. 'Sayısal anlamda küçük' ama 'acı boyutu en büyük' ay olan şubatta neler yaşadığımızı bir düşününce hele...
 
Geçtiğimiz bir ayda, kendince bütün zenginliği kumbarasındaki para olan bedeni küçük yüreği büyük çocuklarımızın varlığını gördük yeniden. Kenarda köşede 'kefen parası' diye sakladığı parayı yardım diye gönderip 'Beni nasılsa biri defneder' diyen yaşlılarımız, afet bölgesine gönderdiği montun cebine çikolata koyan, battaniyenin köşesine elindeki 2 gram altınını iliştiren kadınlar, boşta duran evlere bölgeden aileleri yerleştirenler, daha ilk günden itibaren "param yok, emeğim olsun" deyip koşanları, fabrikasında ürettiği ne var ne yoksa bölgeye gönderenleri de gördük, gönlü bol insanların gönderdiği yardımları kendisine saklayanları da... Üzerindeki montu çıkarıp kediye saran çocukları da gördük, "bunlar iyi para eder" deyip, ünlü markalı giysileri saklayanları da... İşte bu milyonlarca ders içeren acılar içinde yüzümüzü güldürüp, geleceğe dair umutlarımızı artıran bir olay Ömer Ekinci'nin anlattıkları...
 
Tanıdığı biri varmış Ömer Bey'in. 40 yaşlarında sıfırdan başlayıp, Türkiye'nin sayılı zenginlerinden biri olmuş. Mal varlığını seferber edip ilk günlerden itibaren konteyner kent yapmaya başlamış. Bunu da arkadaş gruplarında bir video eşliğinde paylaşmış. Videoda, konteyner evlerde yaptığı son kontroller varmış aslında. Piyasada milyonlu rakamlarla ifade edilen evler kadar kaliteli malzemeyle döşenmiş konteyner evler ama paylaşılmasını da asla istememiş. Şimdi o yardımsever zengin "Keşke daha çok çalışıp daha çok mal varlığı edinseydim de daha çok insana yardımım dokunsaydı" diye hayıflanmış... İşte bu koca yürekli adamın serveti için de "haramdır o haram" diyebilir miyiz? Gönlümüz el verir mi? Eğer dersek, çok paranın iyi insanlara değil de kötü insanlara özgü olduğunu peşinen kabul etmiş olmaz mıyız? Yine kendisinin de bahsettiği gibi, filmlerimizde hep zengin insanları gaddar, fakirleri iyi yürekli insan olarak göstererek büyük bir algı yanlışlığı yapmıyor muyuz?

Hepimiz arasak vehepimiz kurtarsak?

1999 Marmara depremi, yaşım itibarıyla gördüğüm en büyük felaketti. Yıkıntılar altında kalanları, yarılan yolları, denizin dibine çöken binaları gördükçe yaşadığım çaresizliği, hiçbir işe yaramıyor olmanın ezikliği bugün yaşadığımız afette, katlandıkça katlandı, acıttıkça acıttı. O zamanlar depremin yıldızı AKUT olmuştu. O kahramanlar, girilemez denilen yerlere girmiş, 'umut bitti' denilen zamanlarda yaşayanları gün yüzüne çıkarmıştı. Ben de gelecekte birilerine umut olabilmek adına başvurdum ekibe. Boy, kilo, şu, bu derken, çok ince ayrıntıların yer aldığı başvuru formu vardı. Elbette 'ben arama kurtarma eğitimi alayım' diyen herkesin yapabileceği bir şey değildi ve beni de uygun bulmadılar yaşım itibarıyla. Sonra başka kurtarma ekipleri kuruldu, eğitimler aldı, eğitimler verdi ama aradan geçen bunca yılda ben yeniden onlardan birine dâhil olma teşebbüsünde bulunmadım; pişmanım. O zaman 'küçük' buldukları yaşımı bugün 'fazla' bulacaklar ve yine bir şey yapmamış olacağım. Hâlbuki bugün UMKE var mesela açılımı Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri olan... Yurt içi ve yurt dışında her türlü afette medikal kurtarma yapıyorlar. Yani enkaz altından çıkarılanların en az zararla hastaneye götürülmesini sağlayan gönüllü sağlık ekipleri. Yine sağlık ekiplerinden oluşan NMRT var. AFAD ise hepsinin üst kuruluşu gibi. Bütün kuruluşlarla iş birliği ve koordinasyon içinde. Emniyet Teşkilatının, Silahlı Kuvvetlerin, İtfaiye ve Orman Müdürlüklerinin de kendi kurtarma ekipleri var. Her birimiz, bir afet anında, hayatta kalmışsak, en azından acil müdahale için bir şeyler öğrenmeliyiz. Sivil toplum kuruluşlarının yeni görevlerinden biri de bu olmalı yeni dönemde. Hani o 'unutmayacağız' dediğimiz yeni dönemde.

Kardeş aile modeli gerek

Şu anda birçok insandan duyuyorum: Yardım gönderdik, bağışta bulunduk ama ilerleyen zamanda bir şeyler de yapmak istiyorum, en doğrusu nedir, bilemiyorum diye... Bence en doğru adımlardan biri "kardeş aile" sistemi olabilir. Biliyorsunuz "Evim, Yuvan Olsun" diye bir kampanya başlatıldı. Boş evi olanlar, yazlığına ihtiyacı olanı kabul edenler, kira yardımında bulunanlar büyük ilgi gösterdi ve yaklaşık 12 bin afetzedeye el uzatıldı. Çok değerli bir kampanya. Ancak bunun devamlılığı şart. Kadınlar, çocuklar, aileler için... Bu nedenle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda, gönüllü aileler, bölgeden bir aileyi kardeş aile yapsa kendine... Yardımlaşma alanlarını o iki aile birlikte belirlese, gerek maddi, gerek hukuksal herhangi bir ihtiyaçta depremzede aile, kardeş ailesine "ne yapabiliriz" diye danışsa bile yeter.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.