EYT'linin EST'li olması biraz YHT'ye bağlı...

Sesli Dinle
A -
A +
Yıllardır yaş şartı kaldırılsın da emekli olayım diye bekleyenler muradına erdi. Hükûmet birçok sınırlayıcı hükmü ortadan kaldırdı. Tabii süreye bağlı birçok düzenlemede olduğu gibi, 1 dakikayla kaçıranlar ve üzülenler de oldu ama tıpkı bedelli askerlik gibi... 1 dakikayla hak, 1 dakikayla kayıp...
Asıl konu bu değil tabii...
 
Konumuz, yaşa takılmayıp nisanda emekli maaşlarını almaya başlayanların yeni hayatı... Evet, depremden önce Emeklilikte Yaşa Takılan (EYT) diye tabir edilen kesim emekli olmaya başladı. Düzenleme öncesi tahminler, bu yetişmiş kişilerin emekliliği hak edip maaş alsa da, çalımaya devam edeceğini gösteriyordu. En azından yüzde 60'ının... Hâlbuki 11 ilimizle birlikte bütün ülkemizi acıya boğan depremden sonra insanların hayata bakışı değişti. Amaçlar, hedefler, beklentiler şekil değiştirdi. Hem depremden kaçış göçü başladı, hem huzurlu ve sakin bir hayata gidiş göçü... Şimdi bakıyorum da, Bodrum nüfusunun 'yerlisi' 3 katına çıkmış. Sahil kasabalarının yeni sakinleri hep genç emekliler... Karadeniz'in depremden uzak bölgelerine bakıyorsunuz, oralarda da binlerce 'yeni' aile var. Akçakoca'ya 5 bin, Rize'ye 25 bin civarında yeni 'temelli kayıt' yapıldığına dair rakamlar var. Hâl böyle olunca, emekli ikramiyesiyle ev alamasa da bir arsa alıp üzerine küçük bir ev kondurmanın telaşı başlamış durumda. Arsa arayanlar, ev kiralayanlar, 'tiny house' tabir edilen küçük ve tekerlekli evleri alıp bir araziye kondurmak isteyenler... Rakamlar gösteriyor ki insanlar, daha çok Ege kıyılarını tercih ediyor. Ardından Marmara bölgesinin sahil şeridi... Çanakkale 1915 Köprüsü'nden sonra ulaşım hızlanınca 'gözdemiz' oldu bu kıyılar. Son dönemde Karadeniz'in Sinop, Samsun gibi illerinin ilçe ve kasabaları revaçta. Öne çıkan bölgelerde daha birkaç ay öncesine kadar 100-150 bin lira olan arsaların fiyatları 2'ye, 3'e katlanmış. Hatta artık bu yörelerdeki köylerin küçücük bir arazisinin fiyatı bile 150 bin lirayı bulmuş durumda. Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Üyesi de olan Gayrimenkul Uzmanı Gülcan Altınay'ın uyarısını dillendirmeden geçemeyeceğim. "Almak istediğiniz arazi için mutlaka belgeli ve kayıtlı bir gayrimenkul uzmanına ya da belediyelerin konuyla ilgili bölümlerine kontrol ettirmekte yarar var" diyor Gülcan Altınay. Çünkü araziye ilgi, dolandırıcının iştahını kabarttı. Özellikle depreme dayanıklı bölgelerde 'dağ başı' diyeceğimiz yerler bile "Buraya imar gelecek" yalanıyla yüz binlerce liraya pazarlanıyormuş...
 
Evet... Dediğim gibi, EYT'linin hayali EST'li olmak; yani Emeklilikte Sahile Takılmak ama bunun da önemli şatlarından biri 'doğru yeri bulmak', diğeri de YHT... Yani Yüksek Hızlı Tren. Hükûmet ülkeyi demir ağlarla donatırken, bunu hızlandırmak için de yüksek bir gayretle çalışıyor. Şimdi Ankara'dan başlayıp Çorlu, Çerkezköy, Gelibolu hatlarından ve Çanakkale 1915 Köprüsü'nden geçerek Avrupa'ya ulaşması hedeflenen hızlı demir yolu hattının, bu bölgeyi daha bir yukarılara taşıması öngörülüyor. Yani EYT'linin SHT'li olabilmesi için gerekli olan YHT'nin daha da bir hızlanması gerekiyor...

Modayı yavaşlatalım

Yazarken, konuşurken yabancı dilden dilimize 'uydurulmuş' kelimeler kullanmaktan çok hazzetmem. Bir sistemin, kuralın ismiyle mecburen kullanıyorum. "Fast fashion" bunlardan biri. Geçtiğimiz 10 yılın çok moda tabiriydi. Hızlı moda diye anladığımız bu kavram, her sezon mağazaların 2-3 kere model serisini değiştirmesini içeriyor, hızlı ve çok tüketim amaçlanıyordu. Evet model harika ama kumaş fenaydı. Sırf yapay, plastik, hava almayan... "Aman canııım, bir kere giyip atarsın" diyordu insanlar; düşünebiliyor musunuz?! Çöp olan binlerce giysi ve ayakkabıyı gördükçe, okudukça kahroluyordum.
 
Neyse ki Covid-19 pandemisi aklımızı başımıza getirdi. Gıdanın, suyun, temiz havanın, korkusuzca yürümenin önemini öyle bir anlattı ki bize; birçok alışkanlık eskide kaldı. Temel ihtiyaçlarımız aynı kalsa da sanırım hepimiz 'azla mutlu olma' kavramını öğrendik. Bunun adına dünyada 'minimalizm' deniyor. Az kıyafet, az yemek, az tüketim, az eşya... Böyle olunca 'fast fashion' yerini 'slow fashion' kavramına bıraktı. Yani ucuz, düşük kalite olan polyester, polar, naylon gibi sağlıksız kumaşlar yerine daha uzun kullanılabilecek seçimlere bıraktı. Hafta sonu vitrinlere bakınca gördüm asıl anlamını. Artık polyesterler, naylonlar yok, keten, pamuk, denim, pazen var. Hani ninelerimizin kullandığı pazen. En önemli moda markalarının seçimi hâline gelen pazen. Renkler de öyle sanki. "Bugün giy, yarın at" yerine uzun süre kullanalım diye seçilmiş kumaşlar, modeller vardı her yerde...
 
Peki moda yavaşlayınca ne mi olacak?
 
Tekstil sürdürülebilir olacak. Çevreye duyarlılık kavramı öne geçecek. Üretirken daha az su kullanılacak. Giysiler daha dayanıklı ve 'yeni' olacak, her şeyde kalite öne geçip 'evladiyelik' kavramı yeniden tercih edilecek. Tekstil ve mobilya boyaları suları daha az kirletecek. Belki biraz fazla ödeyeceğiz ama en az 3 kat daha fazla kullanacağız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.