Geçmiş olsun vicdan!..

Sesli Dinle
A -
A +
Toplumsal hafızamız biraz zayıf kabul. Ülke gündemi çok hızlı değişiyor, ona da tamam ama 6 Şubat ve bugün arasında yaşananları unutmanın imkânı yok, unutmamalıyız. Yani umarım...
 
O korkunç güne 04.17'de büyük bir acıyla uyandık. Ülkemizin yüzde 15'ini oluşturan, 13 milyon insanın yaşadığı 11 il peş peşe 2 depremle sarsıldı. 55 bin bina yıkıldı, on binlerce canımız can verdi. O günlerde dahi siyasi tartışmalar yaşandı, o belediyenin kamyonu, bu belediyenin çadırı dendi. Utanarak izledik, "Olmasa iyiydi" deyip onları bir kenara bıraktım.
 
Bazıları sessizce 'ama, lakin' demeden 'insanlığını' gösterirken, bazıları da yaralı insanları reklam panosu olarak kullandı ya... Onu da geçelim.
 
Bir tarafta "Ben yaptım" demeden çocukların yüzünü güldürmeye çalışan, okulları onarmaya, anaokulları açarken dahi gizleyenlere minnet duyarken "Ben iki gündür makyaj bile yapmadım, bakın ne çok ağladım" demek için video çekenleri ayıplamayı da unutalım gitsin.
 
Minicik çocuklar kumbaralarını açıp harçlıklarını bağışlar, karınca kararınca 2 tane mont alıp yollarken cebine de 2 çikolata koyup "affedin, daha fazlası yoktu" derken, gönderdiği battaniyenin köşesine bir çeyrek altın tutturup "lazım olur" yazanların varlığını görmek içimizi titretirken, gönderilen yardım malzemelerini satan vicdansızları da kendi çöplüklerine gönderdik, devam ettik...
 
Devam ettik, çünkü acımız büyüktü.
 
Çünkü bütün dünya bizimle birlikte ağlıyor, ekip, yardım malzemesi, cihaz; elinde ne varsa bulduğu ilk araçla yollamaya çalışıyordu.
 
Çünkü dünyanın diğer yanından insanlar "Altından nasıl kalkacaksınız?" diye ağlarken, Avrupa'dan bir tırın direksiyonuna geçip yardım taşıyan Türk kızı bu soruya "Hep birlikte, güçlenerek" diye cevap veriyordu.
 
Çünkü sınır komşumuz İran'da bir kadın, kolundaki bileziğini, kurtarma uzmanı olan kocasına verip "Bunu yol parası yap ve hemen git" diyordu.
Çünkü insanımız yemekten, uyumaktan bile utanıyordu o günlerde...
     ***
Sonra?
 
Sonra; evet sadece 3 ay sonra bir seçim yaşadık. Devleti yönetmeye talip partiler bir yarışa girdi. Bir yanda 7 partiden oluşan bir ittifak, diğer yanda 21 yıldır iktidarda olan, yaptıklarının yanında yapamadıklarını da bilen, mevcutların devamı ve yeni projeler için bir süre daha isteyen iktidar.
14 Mayıs'ta yüzde 90'a yaklaşan yüksek bir katılım oranıyla oyumuzu kullandık, seçmen 2 lidere 'bir daha yarışın' dedi. Fakat ne olduysa, sorumluluk sahibi olması gerekirken toplumu manipüle etmeye soyunmuş 2 başkanın, daha sandıklar açılmaya başlar başlamaz "kazandık" naraları atmasıyla oldu. Yanlış yapan bu iki yöneticiye inanan milyonlar, sonuç istedikleri, bekledikleri; daha doğrusu 'inandırıldıkları' gibi çıkmayınca öfkelendi. Öfke, itidal tavsiye etmesi gerekenler tarafından körüklendikçe büyüdü ve o öfkenin patlaması, seçimden 2 gün sonra Adıyaman'da meydana gelen yeni bir depremle, çok acı bir şekilde yaşandı. Hem de insan olanı insan olmaktan utandıracak bir yöntemle yaşandı hatta. Depremin hemen ardından "İyi olmuş. Onlar yandaş, oy veremezler" diye tweet atmaktan utanmayanlar, bu illerde yine iktidar partisi önde çıkınca "Günlerce ağladım, size yemek getirdim, haram olsun" diye bağırmaya başladı. Sosyal medyadan "Verdiğim yemek de emek de haram olsun, fakirliğinizde boğulun" ve "Yıkıntıların altında ölseydiniz keşke" diye mesajlar atanlarla inanılmaz boyuta geldi. İnsanlığı içinde taşıyan bazı kişiler "İlk anda yazdım, üzgünüm, pişmanım" dedi ama öfkesini büyütmeyi tercih edenler "Bir daha deprem olsun, o reisinizin yaptığı binaların altında inleyerek ölün" diyen sosyal medya mesajlarıyla insanlıktan çıktı. Depremzedelere "Göçük altında kalın" bedduası edenler, o bedduanın altına hâlâ kalp işareti yapmaktan, bahardan falan söz etmekten de, "Oyumu kullandım, deprem bölgesine dönüyorum" selamı verenlere "Bırakın ölsünler" demekten de utanmıyorlardı.
 
-Ha bu arada en net olan da muhalefet lideriydi doğrusu. Seçim öncesi kalp işareti yapan lider, daha sonra öfkesini masaları yumruklarken gösterdi, daha da kalp yapmadı zaten.-
     ***
Fakat iktidara oy veren depremzedeleri suçlayanların en büyük yanlışı duruma sadece ideolojik yaklaşmasıydı... Devletle hükûmetin ne olduğunu anlamayan, anlasa da bilmezden gelenlerin kasıtlı yönlendirdiği yaklaşımdı belki de. Hiçbir ülkenin tek başına altından kalkamayacağı büyüklükte bir depremde eksiklere, yanlışlara, eleştirilere rağmen maddi manevi tüm gücüyle bölgede olmaya devam eden devleti gördü insanlar. Bölgeye hiç gitmeden siyasi tahmin yapanlar, depremin ilk gününde "geçmiş olsun" bile demeden "Depremle gelen hükûmet depremle gidecek" tahminleri tutmayanların her geçen dakika artan öfkesi ve insanlıktan çıkması maalesef şu acı cümleyi dedirtiyor: Geçmiş olsun vicdan!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.