Gelsinler ama Türkiye ucuz ülke olmasın!

A -
A +

Son günlerde, hemen hemen her kesimden insanın en çok konuştuğu konulardan biri Avrupalı emeklilerin “günlük doğalgaz tüketim bedeli kadar” ücretle Türkiye’de kış tatili geçirmesi teklifi. Bu teklif ete kemiğe bürünüp, Avrupa’nın indirimli marketlerinden Lidl’da “Türkiye’de 599 avrodan başlayan fiyatlarla 22 gün tatil” diye satılınca dile düştü. Sektör temsilcilerinden tutun da dost sohbetlerine kadar her yerde en çok konuşulan konu oldu. Evet, Türkiye’de yıllardır turizmi 12 aya yayma gibi bir hedef var. Yine evet, kışın oteller kapanıp çalışanlar evlerine döneceğine, işletmelerin çalışır hâle gelmesinde yarar var ama bu aynı zamanda, son yıllarda kişi başı turizm gelirini artırdığımız, hedefleri yukarı çektiğimiz bir dönemde Türkiye’yi ‘ucuz ülke’ konumuna döndürme tehlikesini de beraberinde getiriyor. 599 avroya 22 gün tatil demek “yaklaşık günlük 27 avroya ye, iç, konakla” demek. Almanlara 1610 avroluk asgari ücret veya 2000 avroluk emekli maaşı koy cebine, 3 ay burada tatil yap demek...

Bugünlerde 4-5 yıldızlı ortalama bir otelin kapıdan girdiğinizde vereceği fiyat, 2 kişi için 2.000-2.500 lira civarında. Yani yaklaşık 130-135 avro. Bu da çok ucuz. Çünkü bizim otellerimiz her şey dâhil konseptiyle hizmet veriyor çoğunlukla. Kahvaltısı, geç kahvaltısı, öğle yemeği, akşam ve hatta gece yemeği… Gün boyu yediğin ortada yemediğin mutfakta. Sürekli servis hâlinde. Böyle bir hizmeti dünyanın hiçbir yerinde bulmalarının imkânı yok. Bir Avrupa ülkesine gidiyorsunuz… Vize derdini çözdünüz diyelim… En ucuz hâli 1.000-1.200 avro. Bu fiyat da oda-kahvaltı sadece. Kahvaltı dediğiniz de bir-iki dilim peynir, yarım domates, bir o kadar salatalık ve kahveden ibaret. Gün boyu sadece yeme-içme için en az 60-70 avroyu gözden çıkarmanız gerekiyor. Rehberliği, ulaşımı falan da ayrı…
Üstelik ne otel, ne hizmet, ne yemek kalitesi bizimkilerle kıyas kabul eder; ne de tarihî ve turistik yörelerinin zenginliği… Tek başına İstanbul’un en gözde bölgelerini gezmeye kalksa bir turist; en az 3-4 güne ihtiyacı var demektir. Antalya deseniz aynı mevsimde denize girip kayak yapabilir, golf oynayabilir, antik şehirleri gezebilir, kültürel etkinliklere katılabilir bir turist. İzmir ve çevresi "dinî merkezlerden" biri, en zengini hatta. Denizi, güneşi başka...

Hatay’a gitseniz orası da birçok dinin merkezi... Güneydoğu’ya yol almaya kalksanız tarihin sıfır noktası da orada, gastronomi merkezlerimiz ve sayısız tarihî alan da. Karadeniz deseniz bir başka güzel; "anlatılmaz, yaşanır" denecek kadar başka...
Avrupa, Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle yaşanan enerji krizini bu yıl çok acı yaşayacak. Kamu binalarında kaloriferler kısılacak, evlere belli derece şartı getirilecek, sokaklar ve tarihî alanlar karanlığa bürünecek ve milyonlarca kişi çok zor durumda kalacak ve Türkiye’ye gelmek büyük bir avantaj getirecek onlara muhakkak. Tahminler en az 1 milyon Avrupalı turistin uzun süreli kış tatili için, başka bir ifadeyle kışın üşümemek için Türkiye’ye geleceğini gösteriyor. Tamam, turistler gelsin. Otellerin kışın da ayakta kalması, binlerce çalışanın gelirinin devamı, yıllardır konuştuğumuz ve henüz başaramadığımız "turizmi 12 aya yayma" hedefi için güzel bir yöntem de güzelim değerlerimizi ucuza satmayalım. Konaklama tamam ama dünyada bu yıl en fazla kıtlığı çekilen, önümüzdeki yıllarda da kıt olacak gıdamızı çöpe attırmayalım bari.

Şu aralar turizmde hâlâ yoğun sezonu yaşıyoruz. Oteller yüzde 90 dolu. Servis yine "her şey dâhil" konseptte. Her gün tonlarca yiyecek, içecek çöpe gidiyor. Milyonlarca açı doyuracak tonlarca yiyecek. Yani, en azından bu zorunlu tatilde bile olsa, her şey dâhil konseptten vazgeçelim. Oda kahvaltı, diyelim ki olmadı, yarım pansiyon… E tamam tam pansiyon olsun ama her şey dahil dünyaya zarar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.