Her ürün kıymetli ucuza satmayalım

A -
A +
Türk üreticisi çok mahir. Pandemide otomotiv fabrikasında test kabini, liselerde dezenfektan, tekstil fabrikasında maske, üniversitelerde aşı geliştirdi, üretti. Bütün dünya ne yapacağını şaşırmışken Türkiye'nin maskeleri Afrika'dan Avrupa'ya kadar birçok ülkeye gönderildi. Bazen hediye, bazen ihraç ürünü olarak...
 
Bütün yollar kapanıp uçaklar alanlara park edilirken, THY'nin uçakları koltukları sökülüp kargo uçağına dönüştürüldü, dünyaya ilaçtan balığa kadar yüzlerce ürün taşıdı. Bütün bunlar gösterdi ki, tasarımdan üretime kadar kalitesini kat kat artırmış olan Türk üreticisi, "ihtiyaca göre davranma", ürettiğini "zamanında ulaştırma" ve "sözünü yerine getirme" konusunda bu zor zamanlarda çok daha fazla öne çıktı. Yani musibetten iyilik çıkarmayı bildi ve ihracatta yıllardır hedef falan bırakmadan ilerliyor. Baktığımızda her sektörde  büyük artışlar var. Mermerden mobilyaya, çimentodan hazır giyime kadar her üründe ihracata kapasite dayanmıyor... Hatta tekstilcilere "Ürettiğimiz kumaş kapanın elinde kalıyor" dedirtecek kadar büyük talep var.
 
Geçenlerde bir vesileyle bir araya geldiğimiz bir önceki TİM Başkanı İsmail Gülle "Arkadaşlarıma yalvarıyorum. Ne  olur malımızı ucuza kaptırmayalım. Çin nasıl elindeki ürünü satmıyor, kıtlık algısıyla ürününün fiyatını ikiye katlıyorsa, biz de malımızı ucuza kaptırmayalım" diye anlatıyor durumu. Tamara Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Salih Boz da Avrupa'nın Türkiye'ye ilgisinin ihracatın devamlılıkla artması konusunda büyük avantaj olduğu görüşünde. Boz, son dönemde düşen pamuk fiyatlarının ürüne yansıtılması sayesinde yönünü Türkiye'ye dönen Avrupalıların başka ülkelere kaptırılmasını önleyeceğini söylüyor. Diğer bir yanda maliyetlerini az da olsa ihraç fiyatlarına yansıtabilen çimentocular var. Toprağın altındaki zenginliği çıkaran mermerciler, madenciler ise bunu ham madde olarak satmak yerine nihai ürün hâlinde ihraç etmenin derdinde. Ancak o zaman katma değer, ancak o zaman yükselen kilogram ihraç değerine ulaşabiliriz.
 
 
Onlar önce insandı
 
İki genç gazeteci... M. Abdulkadir Esen ve U. Yakup Tanrıöver... Göreve giderken yolda şarampole yuvarlanmış bir araç gördüler. Araçta sıkışmış olan yaralılara itfaiye görevlileri ile sağlık ekipleri yardım ediyordu. Hemen canlı yayın aracından inip onların yardımına koştular ama kaza yerine 150 metre kala sürüklenerek gelen bir otobüs, can kurtarmaya çalışan ekibi ezdi ve 20 kişiyi hayattan kopardı. İHA muhabiri iki arkadaşımız, kazaya müdahale edenler ve itfaiye görevlilerinin de içinde olduğu tam 20 can... Sonra diğer kentlerden de kaza haberleri geldi, gün karardı...
 
Ne sağlık çalışanlarının gecesi-gündüzü, bayramı-seyranı var, ne itfaiyecilerin... Ne polisin 'izinliyim' mazereti var, ne de gazetecilerin... Tıpkı, daha dün birlikte çay içtikleri arkadaşlarının cenaze törenini çekip servis etmek için görev başında olan diğer İHA muhabirleri gibi...
 
'Önce insanım' diyerek yardıma koşan Abdulkadir ve Yakup'la birlikte, yitirdiğimiz canlar için Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun inşallah.
 
İyiliğin modası hiç geçmesin
 
Şirketlerin sosyal sorumluluk projelerini bilirsiniz. Bazıları çevreye öncelik verir, bazısı eğitime; bazıları dünyamızı yeşertmeye çevirir yüzünü, bir diğeri temizlemeye... Bazıları da merkezine iyiliği almış durumda. Özgür Tokgöz Altun, uzun yıllardır 'Askıda İyilik' projesini büyük bir özenle sürdürüyor. Hem de 2002 yılından bu yana. Boyner Grup şirketlerinin gerek online, gerekse mağaza satışlarında 'iyilik' hediye edenlerin paketlerine şirket de katkıda bulunuyor ve gönüllülerin belirlediği ihtiyaç sahiplerine özenle ulaştırıyor. Yani veren el alan eli görmüyor. İyiliğin tam da olması gerektiği gibi yerini bulmasına aracılık ediyorlar. İyiliğin modası geçmez; geçmesin...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.