Psikoloji bozuldu

Sesli Dinle
A -
A +
Enflasyon çürütür. Ülke ekonomisine verdiği zararın haddi hesabı yok. Çeşitli sebeplerle yükselen enflasyon, başı ezilmediğinde kronikleşir ve her şey o kadar çığırından çıkar ki, bir malın fiyatının neden arttığının önemi kalmaz. Etiketler günlük değişmeye başlar. Tüketici "Ne oldu da arttı bu fiyat" demekten yorulur ve fiyat algısını kaybeder. Fiyat algısını kaybeden tüketicinin gücü kaybolur ve halkla birlikte enflasyonun da psikolojisi bozulur. İşte şu anda yaşadığımız tam anlamıyla bu seviyeye yaklaştı. Aylarca tutulmaya çalışılan dolar, alınan ekonomik kararla birlikte kademeli olarak yükselmeye başladı. Türkiye'de sattığı malın fiyatını ‘dövizle ilgili olsun-olmasın’ dolara göre belirleyen milyonların hesapsızlığı da işin içine katılınca denge iyice bozuldu...
 
Bildiğiniz gibi, hükûmetin, işbaşında olduğu 21 yıllık süre boyunca değiştirmediği "Vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceğiz" sözünün gereği olarak asgari ücret, memur ve emekli (tartışma sürse de) maaşları artırıldı. Bunun yanında seçim öncesinde "Emeklilikte Yaşa Takılanlar" probleminin çözümü sağlandı. 6 Şubat'ta meydana gelen deprem de eklendiğinde dengesi iyice bozulan bütçenin toparlanması için gıda hariç tutularak vergiler artırıldı. Artan vergi, bütün ürünlerin fiyatlarını artırırken, dün yürürlüğe giren ve 'taşınan her ürünün' fiyatını artırma etkisi olan akaryakıtta ÖTV artışıyla akaryakıt fiyatları rekor kırdı ve fiyat algısı tamamen bozuldu. "Artık neye kaç lira deseler şaşırmıyorum" şeklinde özetlenebilecek bir durum söz konusu. İşte asıl tehlike burada başlıyor.
 
Bugün, resmî enflasyonun dışında bireyler olarak hissettiğimiz enflasyonda en az yüzde 25 'balon' olduğu bir gerçek. Bunu üreticiler de söylüyor.
 
Çünkü "Maliyet 1, zam 3" gibi bir denklem oluştu. Yani, diyelim ki asgari ücrette artış beklentisi oluştu. 'Ticari ahlakı zayıf' olanlar, hemen elindeki ürünün etiketini değiştiriyor. Yani henüz asgari ücretin artma ihtimali bile ürüne zam olarak yansıyor. Ardından 'dolar arttı, petrol yükseldi, akaryakıt artacak' beklentisi... Bir etiket de bu şekilde değişiyor hemen. Bu beklentiler gerçekleştiğinde yeniden fiyat artışı... Aynı şekilde; diyelim ki çiğ süt alım fiyatı arttı. Hemen raftaki süt, yoğurt, peynir fiyatına hooop zam. Ama iyi de, o sizin rafınızdaki ürünün yapıldığı yoğurt, peynir, eski maliyetle üretildi. Yeni ürün geldiğinde zam yap, tamam ama eski ürüne yeni oran koyma… Bu, kurala da ahlaka da aykırı ama dinleyen kim?
 
Evet, ülkemiz liberal ekonomi kurallarını uyguluyor. Ancak nasıl bireysel özgürlükler, bir başka bireyin özgürlüğünü kısıtladığı anda sona eriyorsa, ekonomide de özgürlük kuralı bozuyorsa oraya müdahale şarttır...
 
Müdahale edilmiyor mu?
 
Ediliyor, ceza da kesiliyor ama cezayı, o zincir marketin şube sayısıyla çarpmadığınız sürece caydırıcı olma etkisi bulunmuyor ve maliyeti 10 lira olan bir ürün, 50 liraya satılabiliyor.
 
Şimdi yapılması gereken, öncelikle maliyet-etiket kontrolü... Normal şartlar altında rekabeti artırıp fiyatı düşürme etkisi olması beklenen serbestlik, yüksek enflasyon ortamlarında kontrolden çıkışı beraberinde getiriyor.
Bir başka öneri de 'paket üzerinde fiyat' uygulaması... Tüketici Konfederasyonu Başkanı Aydın Ağaoğlu diyor ki: Ambalajlı ürünlerde 'tavsiye edilen fiyat' yazılsın. Böylece tüketici fiyatın ne zaman, nerede, kaça olduğunu bilir ve ona göre davranır. Bugün bu tür kurallara çok daha fazla ihtiyaç var. Bu kurallarla birlikte devlette tasarruf tedbirlerine de tabii…

Eviniz kaç para ediyor?

Bu sorunun iki cevabı var: Kiralık ve satılık olarak...
 
Eskiden, yani yukarıda da yazdığım fiyat algısının normal olduğu dönemlerde bir konutun satış fiyatı, 210 ila 240 aylık kira bedeli kadar olurdu. Yani diyelim ki evinizi 10 bin liraya kiraya veriyorsanız, o evin satış fiyatı 10.000x240 TL olurdu. Yani 2 milyon 400 bin lira. Hâlbuki kirası 10 bin lira olan aynı evi satın almaya kalktığınızda 6-7 milyon liralık taleple karşılaşabiliyorsunuz. Aynı şekilde, kirası 30 bin lira olan bir evi satmaya kalkanlar, 16 milyondan 25 milyon liraya kadar talepte bulunabiliyor.
 
Piyasada hiçbir şeyin fiyatına sınırlama getirilmezken, ev kiralarına yüzde 25 artış sınırı getirilmesinin sebep olduğu karmaşadan bağımsız olarak, bir tavsiyede bulunmak istiyorum kanun yapıcılara... Bu konuda kesin ve sert kurallar getirilmeli. Bir semtte nasıl satışlarda 'rayiç bedel' diye bir şey varsa, alım-satımda vergi bu bedel üzerinden alınıyorsa, kiralamalarda da rayiç bedel uygulaması yapılmalı. O sokakta metrekare fiyatı belirlenerek buna göre üst sınır getirilmeli ve bu bedel de yıllık enflasyon kadar artırılmalı. Aynı şekilde, satışlarda da belirlenecek 'gerçekçi' rayiç bedel uygulanmalı ve yine vergi de ona göre alınmalı. Emlakçılara da noterler gibi sorumluluk yüklenerek kiralama ve satın almalarda vergi dairesine bildirim zorunluluğu getirilerek vergi adaleti sağlanmalı. Aksi hâlde bu kira işinin içinden çıkamayacağız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.