Stres doluyuz

A -
A +

Dünya acayip bir döngü içerisinde. Problemlerin ardı arkası kesilmiyor.

 

Ülkelerin bitmek bilmeyen savaşları son yıllarda ülkeleri 'Üçüncü Dünya Savaşı’nın' eşiğine getirdi. Hele İsrail'in Filistin'e uyguladığı şeye savaş demenin zaten imkânı yok. Tam bir soykırım yaşanıyor dünyanın gözü önünde. Gözlerinin önündeki soykırıma seyirci kalanlar da o ateş devam etsin diye malzeme sağlamaya, ateş emrini verenin sırtını sıvazlamaya devam ediyor. Binlerce çocuk ölüyor, hastaneler, aşevleri bombalanıyor, kimsenin umurunda değil. Herkes 'ateş yayılırsa' diye savaş hazırlığı derdinde.

 

Diğer yandan bakıyorsunuz, yaşadığımız iklim krizi kuraklığı kapı önüne kadar getirmiş durumda. Bütün ülkelerde düşük ve yüksek sıcaklık rekorları kırılıyor. Geçtiğimiz yıl, dünyanın en soğuk yeri olan Yakutistan'da -62,2 derece görüldü. 2024 Haziran’ı, dünyanın tarihte gördüğü en yüksek sıcaklıkların ölçüldüğü 13'üncü ay olarak kayıtlara geçti. Bu yıl bazı ülkelerde sıcaklıklar 57 derecelere ulaştı. Bir taraftan savaş, bir taraftan kuraklık ve susuzluk, gıda krizlerini tetikleyebilecek kadar yüksek risk içeriyor.

 

Bu da yetmezmiş gibi, özellikle Avrupa'da dünyada ticareti, hatta insanların seyahatini bile engellemeyi amaçlayan 'karbon ayak izi' dayatmasıyla ilgili yapılanlar endişe verici. Avrupa Birliği, karbon ayak izi sınırı veriyor, o sınırı aşan şirketlere ekstra vergi dayatıyor. Çok farkında olmasak da yakında bireyler için de aynı dayatma gelecek. Yürüdün mü, arabayla mı gittin? Yılda kaç kere uçağa bindin? Elektrik, su, gaz harcamanla doğayı ne kadar kirlettin bakiim diyerek insanların seyahatini engellemeye, satın aldıkları şeylere yüksek vergi koymaya hazırlanıyorlar.

 

Her zaman olduğu gibi, bilmemek mutluluk, kafa yormayanlar rahat.

 

Fakat her geçen gün artan sayıda insan, çevresi için endişe duyuyor, kuraklığın kapının eşiğinde olmasından korkuyor ve gıda krizi başlayacak diye paniğe kapılıyor. Evet, her birimizin yapacağı şeyler var ve bunun farkında olup olmadığımıza dair bir araştırma gerçekleştirilmiş. Bunu, çevresel ve sosyal konularda markalara yol göstermeyi hedefleyen Sustainable Brands ile FutureBrght Group iş birliği ile 'Türkiye Toplumsal Dönüşüm Araştırması' gerçekleştirilmiş. Türkiye çapında 1.200 kişiyle yapılan araştırma raporunda, insanların en büyük sıkıntıları sıralanırken, işsizlik sıkıntısı, gençlerin finansal güvenceden yoksun hissetmesi, beyaz yakalıların gözden düşmesi, iş hayatında liyakatsiz çalışma şartlarının normalleşmesi, göçle artan emniyet sıkıntısı, eğitimde baş gösteren sorunlar başı çekmiş.

 

Toplumsal duyarlılık açısından umut veren, elini taşın altına koyacak insan sayısının artacağına olan inancı büyüten 'dertlenmeler' bunlar. Tabii doğru yönlendirilirse...

 

Araştırmada bir de 'alarm veren kırılganlıklarımız' derlenmiş. Uzmanlar ve kanaat önderlerine göre Türkiye toplumu gittikçe kırılgan oluyor. Her geçen gün daha fazla insan, ülkenin en zenginlerine bile 'pahalı' kelimesini telaffuz ettirecek bir ekonomik sıkıntıdan etkileniyor. Kuraklık ve çölleşme tehditleri büyüyor. Daha 20 yıl öncesine kadar gıdada kendi kendine yeten, neredeyse su zengini sayılabilecek ülkemizin, 5 yıl sonra su stresi yaşamaya başlayacağını gören insanlar daha çok korkmaya başlıyor.

 

"Altından su geçmeyen" köprüler, her geçen gün daha çok strese sokuyor bizi. Hızla yaşlanan nüfusumuz, iş piyasasındaki sıkıntı, bölgesel krizler sebebiyle ülkemize yönelen kontrolsüz göç, kırılganlığı artıran ve hatta alarm veren tehditler olarak öne çıkıyor. Araştırmada toplumun yüzde 65'i kötüleşen ekonomik şartlardan, yüzde 46'sı mülteci akınından, yüzde 37'si eğitim sisteminden şikâyetçi. Yüzde 36'lık önemli bir oran, kendini güvende hissederken, araştırmaya katılanların yüzde 48'i ise "Türkiye toplumsal tansiyonlardan kolay sıyrılır, bu konuda kabiliyeti yüksek" diyerek geleceğe umutla baktığını ifade etmiş. Yüzde 22 ise maalesef umutsuz. İşte burada "ne yapılmalı" sorusu öne çıkıyor. Aslında gerekli olanlar belli. Merkezî yönetim yol gösterecek, yerel idareler ve sivil toplum örgütleri ile markalar inisiyatif alarak gidişatın değişmesine katkı verecek. Sustinable Brands Türkiye Başkanı Semra Sevinç, dayanıklı bir topluma ulaşma yolunda markalara pek çok görev düştüğünü, toplumun pozitif bakışına etki etmek için Türk insanının nabzının doğru tutularak kırılganlıklarını azaltacak projelerin mümkün olduğunu söylüyor. Kesinlikle aynı fikirdeyim. Sosyal sorumluluk, toplamda ülke menfaati için gönül birliğine giden yolu inşa etmek olmalı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe 5 Ağustos 2024 12:52

Herkesin üretime katıldığı ve adil paylaşımın olduğu bir ülkede gönül birliği sağlanabilir.