Yapay kıtlık algısı için organize işler bunlar!

A -
A +
 
 
 
Dünya geçtiğimiz 3 yılda salgınla başlayan ve her geçen gün bir başka yüzünü gördüğümüz saçma sapan bir değişim içinde. Ülkeler arası güç savaşlarının en acımasızını bu dönemde gördük. Çünkü bu savaşlar 'insanlık' ambalajı içinde en korkunç yok etme yöntemlerinin kullanıldığı bir gösteri hâlini aldı. Koca koca ülkeler kapılarını kapatıp kimseye ürün satmamaya başladı. Dünya pazarında hâkim oldukları ürünlerde "yok" diyerek fiyat artırdılar, fiyat arttıkça "hiç yok"  demeye başladılar. Ardından, bu salgın hastalığın çıkış yeri olarak kabul edilen Çin, geçmişte hemen hemen her üründe dünyanın tedarik merkeziyken, bu dönemde özellikle ham madde olan ürünleri satmamaya başladı. Toprağının altından çıkardığı, yer üstünde ürettiği hiçbir madde için "Buyurun alın" demedi. "Yok" diyerek fiyatları artırdı da artırdı. Bu durum bütün dünyada dengeleri bozdu. Türkiye için zaman zaman fırsat olarak nitelendi ama uzun vadeli bakıldığında bizim de elimizdekini 3 kuruşa satmama yönünde kararlı bir duruş sergilememiz gerektiği gerçeğini değiştirmedi. Mustafa Gültepe'den önceki Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, hem görevi döneminde hem de sonrasında âdeta yalvardı ihracatçılara; elimizdeki ürünü ucuza satmayalım diye... Çünkü bu dönemde artık hiçbir ülke pamuğu pamuk olarak satmak istemiyor. Pamuğu kumaşa dönüştürmek, hatta moda katma değeriyle birlikte satmak en doğrusu. Buğdayı en azından makarna, bor madenimizi nihai ürün olarak satmak gerek. Çünkü stratejik ürünler bir yana, deyim yerindeyse 'iğneden ipliğe'  her şey çok değerli. Bu değerli ürünlerde söz sahibi olanlar ise sırayla kıtlık algısını büyütmek için uğraşıyorlar.
Pandemide gıdada kendi kendine yetmenin önemini herkes çok iyi anladı. Buğday ve yağ, kuzeyimizde devam eden savaşın seyrini bile değiştirdi. "Güç bende" diye böbürlenen ABD, çiftçilerine "Toprağı ekmeyin, kazanacağınız parayı ben vereyim" demeye başladı. Amerikalı çiftçiler "Hükûmet, ürettiğimiz ürünleri yok etmemiz için değerinin 1,5 katını teklif ediyor" derken, bunun sebebinin "organize işler" olduğunun da farkında ki, "Büyükler dünyayı kıtlığa sürüklemek istiyor" diye ağlıyor. Dünyanın en büyük gıda ihracatçısı Hollanda'da ise yeni akım çığ gibi büyüyor. Neymiş, büyükbaş hayvanların çıkardığı gazlar havayı kirletiyormuş. "Tez bu hayvanlar ahırlara hapsedile" kararı çıktı ülkede. Amaç ne? Bu hayvanlar güneş görmeyecek, verim azalacak, azaldıkça yok olacaklar ve yapay et diye tutturanlar haklı çıkacak!..
Öte yandan Çin, büyük bir hızla üretiyor, üretiyor... Satıyor mu peki? Hayır tabii. "Yok" diyor, kendi milletimin ihtiyacı için depoluyorum diyor, satmıyor. Koca Çin ayrıca yüz milyonlarca ton buğday aldı, stokladı. Halkına da gıda stoklamaları yönünde çağrı yaptı, yapıyor. Yani hem yapay kıtlık için elinden geleni ardına koymayan ülke, bunun için tedbir almayı da ihmal etmiyor tabii. Yani proje büyük. Dünya projesi. Orgazine işler bunlar... 
Biz ise elimizde ne var ne yoksa satıyoruz; üç kuruş daha fazla fiyat verdiler diye hem de. Bundan bir an önce vazgeçmemiz şart. Çünkü ülkemizde de farklı amaçlarla bir gıda krizi çıkarma yönünde faaliyetler var. Mesleğim şüphe etmek üzerine ama bir nalburun, küçücük bir un fabrikasından 1000 çuval un çekmesi ne anlama gelebilir başka? Piyasada 10-12 lira kilogram fiyatı varken, fiyat dahi sormadan 50 kilogram olan un çuvallarından 1000 adet. Alan nalbur... Çimento alsa anlarım da, un alıyor nalbur... Bahar aylarında bir nalburun saklamaya hiç ihtiyaç duymaksızın dükkânında yüzlerce teneke yağı depoladığı görseli de paylaşmıştım; hatırlayacaksınız. Marketler derseniz, zaten gıda onların ham maddesi. Çaydan yağa, kuru yemişten peynire kadar hemen her ürün için fabrikalarla büyük, kocaman anlaşmalar yapıyorlar. Kredi alıp stok yapan küçüklü büyüklü yüzlerce market.
Diğer tarafta ülkemizin siyasi tartışmalarının ana ürünleri patates-soğan... Kilosu 10-15 lira. Bu yıl ürün bol ve kaliteli. Küçük seyahatimin dönüşünde yolda 5 liraya aldım o patatesi. İşte o patates soğan için Güneydoğu'dan depocuların gelip tarla kapattığını anlatıyor çiftçiler. İsmi bende saklı olan ve İstanbul Meyve Sebze Hali'nde faaliyet gösteren bir toptancı da "Her gıda maddesinin büyükleri vardı, şimdi mafyası oluştu" diyor. Patates soğan borsası da Güneydoğu'da oluşuyormuş. Yani, patates soğan İç Anadolu'da üretiliyor ama mafyası Güneydoğu'da. Şu ara yüksek miktarda mal çekip depoluyorlarmış. Önce bunu "Seçim malzemesi yine patates soğan olacak" diye yorumlamıştım ama belli ki oyun büyük; çok çok daha büyük.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.