Yeni bir yılın yaklaşması nedeniyle biraz planlı olmaktan söz etmek istiyoruz. Kabul etmeliyiz ki kişi, kurum ve toplum olarak planlı olmayı pek sevmiyoruz veya beceremiyoruz. Nedendir bilinmez ama kâğıt kalemle birlikte olmayı TV'ye tercih edemiyoruz. Yani geleceğimizi düşünmek yerine, çerçevesi ve yönü belirlenmiş eğlencelerle, bize ait olmayan hayatlarla, bizim olmayan hedefler ve ihtiraslarla zaman öldürüyoruz çoğunlukla. Plânlı olmaktan yakın ve uzak geleceğimize ilişkin öngörülerde bulunmayı, yumurta kapıya gelmeden çaba göstermeyi anlıyoruz. Örneğin sizin yarınki iş plânınız nedir? Ya haftaya neler yapmayı düşünüyorsunuz? Gelecek yıl için hedefleriniz nelerdir? Peki 5 yıl sonra kariyerinizde ne gibi değişiklikler olacak? Gördüğünüz gibi oldukça zor sorular. Bazı okurlarımızın "Şimdi bu karda kışta, krizde her şeyin her an değişebildiği ortamda nasıl plân yapılır?" dediklerini duyar gibiyiz. Aman bu yanılgıya düşmeyelim. Plânlı olmak kişiliğimizin önemli bir yönü ve yatkınlığı olduğu kadar, öğrenme ve alışkanlıkla ve özellikle ailede yetişme biçimiyle de ilgilidir. Alış verişe çıkmadan önce nelerin alınacağını tartışarak bunları yazmak, fiyatları tahmin ederek gereken kadar para almak yetişen çocuk için önemli bir örnektir. İş görüşmesi yaptığımız yönetici adaylarına espri ile karışık "Büyüyünce ne olacaksınız?" diyoruz. Aldığımız cevaplar çoğunlukla kişilerin kendi geleceklerine kafa yormadıklarını gösteriyor maalesef. "Ben zaten büyüdüm", "Büyümemiş mi görünüyorum?", "Bu şartlarda nasıl plân yapılabilir ki?" ya da "Türkiye'deki ortam, geleceği görmeyi kısıtlıyor" en sık karşılaştığımız cevaplardan birkaçı. Bunların hepsinin doğruluk payı vardır. Hatta günümüz ortamında geleceği öngörememek için çok nedenler olabilir. Ama her şeye rağmen geleceğe yönelik bir aşka, bir heyecana sahip olmamız kısacası kendimizden beklentilerimizle yüzleşmemiz gerekli hatta zorunludur. Esas olan iştir ama işe yol gösteren, ışık tutan da plândır. Plânsız işler gece önünüzü görmeden otomobil kullanmaya benzer ki, bu durumda farlarınızı açmadığınız için kendinize kızmanız gerekirken başkalarına sataşmamalısınız. Önümüzde kocaman bir yıl, bir hazine var. Bu yıl neyi hedefliyoruz? Neler yapacağız? Neler kazanacağız? Neler harcayacağız? Ne tür başarılar hedefliyoruz? -Varsa- çocukların okul durumu hangi aşamada olacak? Hangi okullara girecekler? Ev alıyor muyuz? Arabanın taksitleri bitince ne olacak? Bu yıl akan damlara ne gibi çözüm bulacağız? Kriz bizim şirketi de etkilerse ne olur? İşte neyi hedefliyoruz? Müdür olma imkânımız var mı? Bunun için nasıl bir hazırlık gerekli? Yabancı dili geliştirebilir miyiz? Ne tür kurslara gidebiliriz? Şimdiye kadar hangi güzellikleri ıskaladık? Allah ömür vermişse kalan zamanımızı nasıl renklendireceğiz? Yoksa geçen yılın daha da silik çıkan bir fotokopisi mi olacak yeni yıl?.. Bu ve benzeri basit sorular öncelikle TV'yi kapatmayı, aile bireyleriyle bir araya gelmeyi, kâğıt-kalemi alıp yeni yılın bütçesini ve hedeflerini yapmayı gerektirir. Yeryüzünde belki de en önemli hazinemiz olan zamanı en verimli biçimde değerlendirmek geleceği öngörmekle mümkündür. Bu ise kolay bir iş değildir. "Zaten planlasak bile tutmaz ki..." gibi yaklaşımlar düşünce körlüğümüzün göstergesidir. Evet, maalesef planlı olmamakla kendimize yaptığımız en büyük kötülük düşünmemektir. Giderek daha az düşünüyor, daha çok konuşuyor ve daha çok yanılıyoruz. Oysa kâğıt üzerinde, düşünce düzeyinde yanılmanın onarımı daha kolaydır. Sonuç olarak daha çok iş yapmak için daha çok düşünmemiz gerekir. Bitmek tükenmek bilmeyen arzularımızı dizginlemek, uygun olanları zaman doğrusu üzerine yaymak, dünyadan isteklerimiz kadar dünyaya vereceklerimizi de dengeleyecek şekilde geleceğimizi disipline etmek elimizde.