Canlanan heykel!

A -
A +

Eski Yunan'da ünlü bir heykeltıraş öyle güzel eserler yaparmış ki, heykellerini almak için dünyanın dört bir yanından insanlar gelirmiş. Eserleri hemen her sarayda prestij unsuru sayılırmış. Heykeltıraşımız çok yoğun çalıştığı için kendisine pek zaman ayıramaz, hatta zengin olmasına rağmen mutlu olduğu da söylenemezmiş. Birgün kendisine de bir heykel yapmayı düşünmüş. Nasıl ki birçok hükümdara sipariş üzerine heykel yapmışsa, kendisine de bir tane yapmaya karar vermiş; üstelik bir kadın heykeli. Yoğun işleri arasında kendi için düşündüğü eserini de yontmaya başlamış. Tüm hünerlerini bu işinde ortaya koyarak çok ama çok güzel bir kadın heykeli yapmış. Tüm ayrıntıları hayalinde canlandırdığı tipe uygun hale getirmiş. Birçok oyma ve süsleme ile mükemmel bir eser ortaya çıkmış. Heykel bitmiş bitmesine ama heykeltıraşımız mutlu olacağına daha da mutsuz olmuş. Çünkü; ürettiği heykelin canlı bir insan olmasını çok istiyormuş. O kadar çok istiyormuş ki heykelinin canlanmasını; yemeden içmeden kesilmiş, başka eserler üretemez olmuş. Masal bu ya günün birinde bu heykel canlanmış! Bu masalın bu köşede işi ne demeyin sakın. Yönetim bilimi bakımından önemli bir yeri olan bu masal, Pygmalon Etkisi olarak adlandırılmıştır. Masalın insan ilişkileri ve yönetim bakımından nasıl değerlendirilebileceğini 1-2 dakika düşündükten sonra yazıyı okumaya devam etmenizi istirham ediyorum.    Sizi daha fazla yormayalım efendim. Bu masal bize anlatıyor ki bir amir, astının ne kadar gelişeceğine inanıyor ve arzu ediyorsa astı o kadar gelişir. Heykeltıraş, eserinin canlanmasını çok istemiş ve bu konuda çok çaba göstermiş, eser de canlanmış. İster ailede çocuk yetiştirirken onlarla ilişkide, isterse iş ortamında üstlerle astlar arasındaki iletişimde işin yapılabileceğine inanmak ve bunu gerçekten istemek sonucu etkilemektedir. "Tabii ki sen kendi başına yapabilirsin, başarabilirsin." dediğimiz çocuğun; "Hayır, hayır sen kendi ayakkabını giyemezsin" dediğimiz çocuğa göre bu davranışı kazanması daha kolay olacaktır. Yöneticiler çalışanlarının ne kadar gelişeceklerine inanıyorlarsa çalışanlar da o kadar gelişiyorlar. Çünkü, insanlar eğilim olarak kendilerinden beklentilere göre hareket ederler. Diğer bir ifadeyle insanlar, kendilerinden beklendiği kadar gelişme arzusu gösterirler. Şu halde birlikte çalıştığımız insanlara yönelik beklentilerimizi gözden geçirmek önemlidir. "Sözlü veya sözlü olmayan iletişimlerle insanlara ne kadar inandığımızı, ne kadar güvendiğimizi belli ediyoruz?" sorusunu kendimize sormalıyız. Unutmayalım ki birlikte olduğumuz insanlara yönelik beklentilerimiz, onların gelişmelerini kolaylaştırıyor veya zorlaştırıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.