İSTANBUL'UN ÜÇ ÇİLESİ YANGINLAR ZELZELELER VE VALİLER

A -
A +
İSTANBUL'UN ÜÇ ÇİLESİ YANGINLAR ZELZELELER  VE VALİLER

Şehremaneti görevini üstlenenlerden Ziver Bey; arabacıları, faytoncuları ve kayıkçıları hizaya sokar. İSTANBUL'UN ÜÇ ÇİLESİ YANGINLAR ZELZELELER  VE VALİLER

1963 yılına kadar belediye başkanlığına, "atanmış valiler" bakar. Bunlar sırça saraylarda yaşar "halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor" şeklinde potlar kırarlar İstanbul'un ilk belediye başkanı Nasreddin Hocanın torunlarından alim ve şair Hızır Çelebidir ki, Molla Yegân hazretlerinin gözde talebelerinden biridir. Ayrıca kadılık da yaparlar. Hızır Bey Anadolu yakası sakinlerindendir, adını taşıyan "Kadı köyü" kuytu bir köşedir o zamanlar. Sultan Fatih, kutlu fethin ardından Ayasofya'dan daha muhteşem bir cami için niyetlenmiş, taa Mısır'dan muazzam sütunlar getirtmiştir. Gelgelelim Rum mimar bunları gereksiz yere budar, proje akamete uğrar. Sultan çok bozulur "hay elin kırılaydı da..." demekten kendini alamaz. Adamları bunu "eli kırıla" şeklinde anlar ve gereğini yaparlar. Mimar da eteğini tuttuğu gibi kadıya koşar. Hızır Bey, koca padişahı huzuruna çağırtır. Fatih gelir, tam sedire oturacaktır ki, buz gibi bir sesle "Sen" der, "Murat Oğlu Mehmet ayağa kalk!" Dava görülür, karar çıkar: "Kısas!" Rum mimar nasıl hislenir anlatılamaz, hani "davamdan caydım" demese sultanın kolu çatır çatır kırılacak. Eh Fatih de diyetini öder, o başka. Osmanlı da her şey vesikalıdır. Hızır Beyi takiben 422 kadı efendinin vazife aldığını yazar kaynaklar. Yeri gelmişken belirtelim Vefâ ile Zeyrek arasında Hızır Beyin camisi, medresesi vardır. Bunlar 930'lu yıllarda nazım planlarını çizen Fransız Prost'un hışmına uğrar. Kabri İMÇ Bloklarının gölgesindedir elan. TANZİMATTAN SONRA Tanzimat'tan sonra Valilik ile Belediye (şehremaneti) ayrılır. İlk "şehir emini" fukara perverliği ile tanınan Pepe Salih Paşadır (1855). Şehreminleri arasında adı mahalleye, mektebe verildiği için hatırladıklarımız var: Hacı Hüsam, Haydar Ağa, Ali Kabuli, Halet Efendi, Ahmet Rasim gibi... Dilerseniz bunlardan bir kaçını hatırlamaya çalışalım. Hüseyin Bey esnafı çok sık dolanır. Kirli çalışanı, hile yapanı anında cezalandırır. Bir keresinde Edirnekapı'da yüklü bir merkebin kıraathane önüne bağlandığını görür, sahibi kahve höpürdetip, çubuk çekmektedir o an. Küfeleri indirtip bahçıvanın sırtına vurdurur, boynuna da yem torbası takar. Hüseyin Bey kerem sahibidir, iftara doğru yalısı her sınıftan insanla dolar. Adettendir, ezana doğru ekabir ellerini yeleklerine atar, "üç dakka kaldı" "yok beş dakka kaldı" deyip saat yarıştırırlar. Bu muhabbetin istisnasız yapıldığını bilen bir marangoz çırağı eğreti bir saat alıp cebine koyar. Mevzu açılınca alakasız bir vakit söyler kafadan. Hüseyin bey "o da saat mı canım" der "kaldır denize at!" Bizimki fırsatı değerlendirir, "baş üstüne" deyip sallar suya. Çıkarken beklediği olur. Hüseyin Bey cebine nefis bir saat koyar, kulağına "diş kirası" diye fısıldar. Alicenap insanlardır vesselam. HEKİMLER VE PAŞALAR Ahmet Şükrü Bey Posta nazırlığından gelir, memur asıllıdır ya, teşkilatı nizama koyar. Hacı Ahmet Efendi sadece İstanbul'un değil, Haremyn'in su yolları için de çaba harcar. Mevlevi asıllıdır, nitekim Yeni Kapı Mevlevihane'sinin avlusunda yatar. Mazhar Paşa ise cömertliği ile tanınır, kimseyi boş çıkarmaz. Ehemmiyetsiz bir haber getirene bile altın yaldızlı Hafız Osman hatları bağışlar. Gönül yapa yapa, babadan kalan serveti bitirir, öldüğü zaman varislerine tekaüd maaşı kalır ancak. 15 sene Şehreminliği yapan Rıdvan Paşa o gün Göztepe istasyonunda inmiş köşküne gitmektedir ki saldırıya uğrar. Zabıtalar canileri tutar, merkeze doğru yola koyulurlar. Kurbağalıdere üstünde bazı subaylar önlerine keser, katilleri kurtarıp Selimiye kışlasına alırlar. Ordu siyasete gark olmuştur anlayacağınız, artık kim kimeee, dum duma! Reşid Mümtaz Paşa temizliğe ve narha verdiği ehemmiyetle tanınır, hesabına sıkıdır, maaşları aksatmaz. Rauf paşa ilim ehli bir zattır, rüşvetçilerle ve irtikapçılara savaş açar. Abiddir, dervişçe yaşar. Bilirsiniz Kadıköy'den kalkan otobüslerin kahir ekseri "Ziverbey'den geçer" tabelası taşırlar. Ziver Bey ünlü bir cerrahtır aslında. Şehremini olunca mevzuata çok kafa yorar. Arabacıları, faytoncuları, sırıkla mal satan ciğercileri hizaya koyar. Su ve gaz kumpanyalarına keyfi istim salma rahatlığı tanımaz. Yıldız bahçesini halka açar, Darülaceze'ye sahip çıkar. Hazım Bey zamanında 2. Abdülhamid Han dünyanın en usta itfaiyecisini (Kont Şeçini) Dersaadet'e davet eder, itfaiye alayları kurarlar. Halil Bey Avrupa'da eski eserlere nasıl değer verildiğini görür ve benzerini tatbike çabalar. İttihat ve Terakki ile istikrar bozulur. Şehremanetine getirilen zatlar ancak 6 ay vazife yaparlar. Para azalır, maaşlar kaynar, rüşvet ve iltimas kök salar. Yangınlar yıkıcıdır, zaman zaman kolera da alevlenir, pislik çizmeyi aşar zira. Yolların genişletilmesine şiddetle ihtiyaç vardır ama kimse burnundan kıl aldırmaz. Misal Ermeni mezarlığının duvarından tek taş dahi kopartılamaz.. Darbecilerin gücü sokak köpeklerine yeter, zavallıları toplar, aç bi ilaç hayırsız adaya atarlar. Mareşal Cemil Topuzlu ünlü bir tabiptir (İlk röntgenci). Çifte havuzlarda nefis bir köşkü vardır, burada devrin siyasilerini ağırlar. Belediye hizmetlerine de hızlı başlar, dilencileri toplayıp Darülaceze'ye tıkar. Ancak İttihat Terakki rütbesini indirince istifa eder, döner işine bakar. AYRAN YOK İÇMEYE İttihatçılar Berlin'den Bombay'a uzanan muhteşem bir devlet için yola çıkar, ipe hayal dizdiklerini nedeeen sonra anlarlar. Harb-i Umumi yıllarında halka ekmek ve su bile sunamazlar. Temizlik işlerinde birkaç kırık dökük araba, bir kaç hastalıklı ihtiyar kalır ancak. Hayat pahalılığı yüzünden seyyarlar zuhur eder, karaborsa hortlar. İşte İsmet Bey yokluk kıtlık yıllarında vazife yapar. Romanya'dan un getirtmeye çabalarsa da Rus torpidobotları gemilere el koyar. Pirinç yoktur, bulgur yok... Gaz şeker, odun kömür ona keza... Su meselesine çok emek harcar. Ölümü de sudan olur, İstinye'de denize düşer, cesedi bir hafta sonra çıkar. İsmail Bey işi kuralına göre oynar, kimseye "kıyak" yapmaz, belediyeye siyaset sokmaz. Bedri Bey, bütçe açıkları yüzünden yeise düşer. Bırakın yatırımı, iaşe bile bulamaz. Cihan Harbi mağlubiyetle sona erince Almanya'ya kaçar. Operatör Emin melon şapkalı bir taklitçidir, kafaya bakın Belediye'ye para kazandırmak için batakhane açar, gençlere kumar oynatmaya kalkar. Celal bey ise "Şu cihet katidir ki" der, "muntazam kaldırımlarda yürümek geceleri tiyetoroya gitmek isteyen, tabip ve hastane bulan, elektrik ziyasından, havagazından, kumpanya suyundan müstefit olan, köylerde oturandan daha fazla vergi vermelidir." Kısaca belediye rüsumunun tatbikini arzular. CUMHURİYET YILLARI Hatko İsmail Canbulat Çerkes sürgününde Anadolu'ya göçmüş bir Adıge'dir. Hızlı ittihatçıdır, Manastır ve Selanik'te görev yapar. Meşrutiyetin ilanı ile İstanbul'la gelir muallim, kaymakam, mebus, Emniyet Umum Müdürü derken İstanbul şehremini olur. Bilahere Dahiliye Vekaletine atanır ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alır. Böylesine hızlı yükseltilmesine rağmen İstiklal Mahkemesi kararıyla asılır... Tuhaf! İzmir suikastinde adı geçmiş de filan... İzmirli Ali Haydar Yuluğ İstanbul'a İtfaiye ve mezbahayı kazandırır, gayretlidir lâkin tayini Ankara'ya çıkınca istifayı basar. 1924'te bir başka Manastırlı, Emin Erkul vazifeye atanır. Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane mezunudur. 1920'de Bursa'dan mebus seçilerek TBMM'ye katılır. Derken Emanet ve Vilayet ayrılığı kalkar. Adam kıtlığından olacak tayin edilen zat ikisine de bakar. Bu görevi üstlenen ilk bürokrat Sakızlı Muhittin Üstündağ'dır. 1928 - 38 arasında on yıl İstanbul'u yöneten Üstündağ baskıcı bir kanun adamıdır (Emniyet Müdürü ve savcı) imar faaliyetlerinden, ziyade inkılapları oturtmaya çabalar. KIR DAR GELDİ Lütfi Kırdar dahi Kerkük asıllı bir tabiptir. M. Kemal ile Erzurum kongresinden tanışırlar. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Viyana ve Münih'e ihtisasa yollanır. Kütahya ve Manisa mebusluğuna atanır. 1938'de İstanbul valisi yapılır ve 12 yıl görevde kalmayı başarır. Yıldız Parkı'nı ve Emirgan Korusu'nu halka açan, Florya'yı gün ışığına çıkaran Kırdar, Levent'te iki katlı, bahçe nizamlı evlere imza atar. Harbiye Spor ve Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu ve Dolmabahçe Stadyumu onun eseridir. İçinde nefis bir cami olan tarihi Taksim kışlasını yıktırır, o zarif eser rüyalarına girecek, ilerleyen yıllarda çok pişman olacaktır. Bağrıma bir tekme savurdu vali Acısından avlu, dere, "kır dar" geldi (Neyzen Tevfik) 1949'da onu elçi yapar, kibarca ayırırlar. Kırdar buna çok kızar. Gider Manisa CHP'den adaylığını koyar ve kazanır, ancak 1950 seçiminde hüsrana uğrar. 1954'de parti değiştirir ve DP'den İstanbul milletvekili olur. 1957'de tekrar seçilir, Sağlık Bakanlığı yapar. 27 Mayıs askeri darbesi ile tutuklanır ve idamla yargılanır. İhtilalciler tarafından çok aşağılanır, 74 yaşında olmasına rağmen ayakta tutulur, hakarete uğrar. Nitekim Yassıada'da gözlerini yumar. İSTANBUL'UN ÜÇ ÇİLESİ YANGINLAR ZELZELELER  VE VALİLER

İstanbul'un çehresi son yüzyılda adeta değişir. Kimi tarihi eserlere kafayı takar, kimi de yol yapar. İSTANBUL'UN ÜÇ ÇİLESİ YANGINLAR ZELZELELER  VE VALİLER

Mini mini valimiz! N'olacak halimiz? Fahreddin Kerim Gökay memleketin en büyük zenginlerinden biridir, terekesinden tam "630 tane tapu" çıkar. İstanbul'un bir başka "hekim - vali"si Fahreddin Kerim Gökay, aslında Emraz-ı Akliye (asabiye) mütehassısıdır. Sağlık ve maarif şûralarında azalık, Kızılay ve Yeşilay derneklerinde başkanlık yapar. Devletin değil CHP'nin valisi olur, partinin arzularını önde tutar. F. K. Gökay 1957'ye kadar vazifede kalır. Sonra Bern Büyükelçiliği, YTP İstanbul Milletvekilliği (1961-1965) Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (1963) yapar. Kısa boyundan ötürü, "mini mini valimiz / n'olacak halimiz" denen Gökay, tabandan habersiz bir elittir. Laf olsun diye konuşur, "Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor" şeklinde pot kırar. 1950 seçimi öncesinde, İnönü'ye Taksim Meydanında toplanan kalabalığı göstermiş ve "İşte paşam İstanbul" sözüyle manşetlere çıkmıştır. Gelgelelim bu seçimde ağır bir hezimete uğrarlar. Hasılı 1920 -1957 arası İstanbul'da vazife yapan valilerin (dolayısı ile belediye başkanlarının) tamamı CHP'lidir. Bunlar seçimle gelmez, millete hesap verme gibi bir dertleri olmaz. Osmanlıya öfkeyle bakar, her yıkılan kubbeyi, her kırılan mezar taşını, kazınan kitabeyi "zafer" sayarlar. Şehrin silüetini değiştirir, asırlık semtleri betona ezdirme gafletinde bulunurlar. Nitekim F.K. Gökay da duvarlarında Ebüssü'ûd Efendinin cinnilere yazdığı fetvalar bulunan "Yazılı Medrese"ye el atar. Belki de akademik çalışmalara kaynak olacak esrarlı hurufatı yok eder, bunu "ilericilik" sayar. Sayesinde İstanbul büyük bir köy olur, Haliç sanayiye açılır, Alibeyköy ve Okmeydanı'nın çivisi çıkar. Zeytinburnu, Kazlıçeşme keza... GELMEZ AMA GETİRİRLER! F.K. Gökay, Mazhar Osman'ın talebesidir ancak Belediye Başkanı olunca hocasını ziyaret etme nezaketinde bulunmaz. Mazhar Osman "Fahrettin yakında milletvekili olur, yine gelmez" der, "Başbakan olur, yine gelmez. Cumhurbaşkanı olur yine gelmez. Sonunda "haşa" tanrılığa kalkar, alır getirirler bana!" İstanbulluları tanzim satışlarla F.K. Gökay tanıştırır, Migros'un Magirusları semt semt dolanır, sağda solda tezgah açarlar. Türkiye'de ilk lions kulübünü kuran da odur (1963) bu konuda öncülük yapar. Adnan Menderes'e verdiği asabi cevaplarla tanınan F.K. Gökay memleketin en büyük zenginlerinden biridir, terekesinden "tam 630 tane tapu" çıkar. 1957'de vekaleten İstanbul belediye başkanlığı yapan Ahmet Kemal Hadımlı, 1960 İhtilali'nde tutuklanır, doooğru Yassıada'ya... 57-58 arası vazife alan Mehmet Mümtaz Tarhan temizliği ciddiye alır, "tükürük yasağını" çıkarır. Çocuk kumarhanelerini kapatır. Bilahare Ankara mebusu ve Çalışma Bakanı olur. Tarhan ve Ankara Kolejlerini kurar. Gençlerbirliği ve İstanbulspor kulüplerinde başkanlık yapar. Hukukçu Ethem Yetkiner, Emniyet camiasında yükselmiştir, 7 ay kadar valiliğe bakar. Kemal Aygün ise Mülkiyelidir. Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara valiliğinin ardından İstanbul Valiliğine getirilir, lakin Yassıada'da yargılanmaktan kurtulamaz. İsterseniz burada nokta koyalım. Malum, 1960 sonrası anlatılmıştı evvelki hafta...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.