Ailenin kıymet ve ehemmiyetini anlatan her biri klişeleşmiş sözleri hemen hepimiz biliyoruz… En azından bir kısmını biliyoruz. 2025 yılı Türkiye’de "Aile Yılı" ilan edildi. Demektir ki, yıl boyu aileye dair pek çok şey duyacağız.
“Aile küçük toplum, toplum ise büyük bir aile… Temel ne kadar sağlam atılırsa, bina da o kadar sağlam ve dayanıklı olur. Şahsiyet inşası aile içinde başlar…” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Beştepe Külliyesinde; "2025 Aile Yılı" tanıtım programında, konuşmasına bu mühim sözlerle başladı. Daha sonra da, Anayasanın 41. Maddesinin başlangıç cümlesi olan şu ifadeyi hatırlattı: “AİLE TÜRK TOPLUMUNUN TEMELİDİR.” Maddenin devamında, devletin ailenin huzur ve refahı ve özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar diyor. Türkiye’de aile ve sosyal hizmetler bakanlığı epey zamandan beri (2011 yılında Kadın ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak kuruldu) faal… 1982 Anayasası kaleme alınırken, Türkiye’de henüz doğurganlık oranı diye bir problem olmadığı için, tam tersine “aile planlaması” adı altında doğum kontrol çalışmaları revaçta idi! Bazı parametrelere göre 2010 yılına varmadan Türkiye’nin nüfusu 90 milyonu aşacaktı… Ne var ki, bugün ancak seksen beş milyonun üzerine çıkabilmişiz. Daha da tehlikelisi, doğurganlık oranındaki felaket düşüştür!.. Dünya ortalaması 2,52 iken Türkiye’de bu rakam 1,51… Nüfusla ilgili başlıklara biraz sonra gelelim. Ama önce üzerine titrediğimiz ailenin durumuna biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Evet, “Güçlü aile güçlü millettir…” Gelgelelim bugün aileyi tehdit eden o kadar çok çeşitli tehlike var ki! Cumhurbaşkanının dile getirdiği üzere, “Kültür erozyonunun yaşanmasına sebep olan bazı programlar cinsiyetsizliği aşılıyor. Bunların öncelikli hedefi ailedir.” LGBT felaketinin son yıllarda toplumu bir ahtapot gibi nasıl sardığını dehşet içinde izliyoruz. Sayın Erdoğan dünkü konuşmasında yüreklere su serpen şeyler söyledi. Ancak geleceğimizi feci şekilde tehdit eden bu sapkın cereyanın bertaraf edilmesi, yalnızca devlet başkanının gayret ve telkinleriyle yürüyebilecek bir şey değil.
“Türkiye’nin sapkın ideolojilere karşı tavrı nettir. Bundan geri adım olmayacak. Biz aile yapımızı koruyacağız… Küresel cinsiyetsizleştirmeye karşı atacağımız her adım toplumsal bir başarıdır. Bu bizim için hayat memat meselesidir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ailenin bizim için beka meselesi olduğuna dikkat çekti. Akabinde ortalama evlenme yaşındaki yükselmeye ve giderek artan boşanma oranlarına işaret ederek karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeyi bir kere daha teyit etti. “Kelimenin tam anlamıyla tuhaf bir zamandan geçiyoruz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, iş dünyasından medyaya, sinema sektöründen spora kadar her alanda LGBT tasallutuyla ilgili bir nobran gerçeklik yaşandığını hatırlattı. Hâl böyle olunca en fazla örselenen müessese tabii ki aile oluyor. 2023’te evlenme hızı binde 6,63 iken kaba boşanma hızı da 2,01’e çıkmış. Bu ne demek? Her üç evlilikten birinin boşanma ile sona ermesi!.. Ve ne yazık ki evliliklerin ilk beş yılında boşanma oranı daha fazla. Velhasıl toplumun temel taşı olan aile, bugün zannettiğimizden de daha büyük bir tehdit ve tehlike altında. Sağlıklı aile sağlıklı nüfus artışı demek. Yine Cumhurbaşkanının dün seslendirdiği üzere, "nüfusun azalması" aynı zamanda "nüfuzun azalması" manasına geliyor. Bakınız bugün kıta genişliğindeki Rusya’nın en büyük problemi nüfusun azalması değil, düpedüz düşüşüdür. 2000’li yıllarda Batı Avrupa’nın yüz yüze geldiği en büyük problemlerin başında nüfus azalması geliyordu. Mesela bugün nüfusu 83 milyon olan Almanya, göç almadığı takdirde, 2050 yılında 53 milyona düşme tehlikesiyle karşı karşıya. Bütün teşvik programlarına rağmen Batı Avrupa’da nüfus 2050 yılına kadar azalma trendinde seyredecek…
Türkiye için de durum son derece kritik. Cumhurbaşkanı konuşmasında 2007’den beri seslendirdiği “EN AZ ÜÇ ÇOCUK” çağrısının ne kadar haklı olduğunun bugün net biçimde anlaşıldığını, ancak o vakitler birilerinin bu çağrıya karşı bozgunculuk yapmaktan geri durmadığını da hatırlattı. Gelinen noktada işin şakasının olmadığı artık herkes tarafından anlaşılmış olmalı. Düne kadar övündüğümüz genç nüfus yapısı ne yazık ki artık aşınmış durumda. 2023 yılında doğum oranı binde 1,1’e gerilemiş. Nüfusun yenilenme düzeninin yüzde 2,1 olduğunu dikkate aldığımızda, durumun vahameti derhal anlaşılır… İpin ucu iyice kaçmadan bu hayati meselede gerekli çalışmalar yapılmalı. Aksi hâlde telafisi imkânsız durumlarla yüzleşmek kaçınılmaz olur!..
Dün Beştepe Külliyesinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve gerçekten müjde niteliğinde olan plan ve projelere sahip çıkmak vatandaşlık borcu… Şimdiye kadar uygulanan teşvikler, hem çok cüz’i hem de ülke sathının genelinde uygulanmayan sınırlı meblağlardı. Bu defa getirilen teşvikleri haber metinlerinde teferruatlı olarak incelediğimizde, dikkate değer seviyede ve olumlu düzenlemeler olduğu hemen göze çarpıyor. En az üç çocuk çağrısı yaklaşık yirmi sene önce gündeme geldi, ama ne yazık ki bu çağrıya yeteri kadar kulak verilmedi. Bazı meseleler var ki, gecikmeye ve ihmale asla gelmez. Hem ailenin korunması meselesi hem de nüfusun kendisini yenileyecek seviyede kalması hususu, hiç tartışmasız birer beka meselesi ve en önemli ulusal güvenlik konusudur. Karanlık odakların aileye karşı başlattığı sinsi saldırılar, maalesef on yıllarca fütursuz şekilde devam etti. Ne devlet ne de sivil toplum tarafından gerekli reaksiyon verilmedi, verilemedi. Bunun neticesi de günümüzdeki noktaya tırmandı. Hiç olmazsa bundan sonrası için gerekli sorumluluğu ortaya koyalım. 2025 yılının "Aile Yılı" olması da böylece hak ettiği yeri bulsun...
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...