Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarda üçüncü yılını doldurdu. Kasım 2002 seçimlerinden sonra; AK Parti Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan, daha başbakanlık koltuğuna oturmamışken; iktidar partisi lideri sıfatıyla genel hatlarıyla şu vaatte bulunmuştu: "Bizden üç yıl için fazla bir şey beklemeyin. Ama üçüncü yılın sonunda vatandaşın cebine bir şeyler girecek..." Başbakan dün partisinin grup toplantısında, ekonomi konusunda hayli detaylı bilgiler verdi. Özellikle gelir ve kurumlar vergisinin 2006 yılı itibariyle uygulanmaya başlanacak oranları hakkında, daha önce Maliye Bakanı Kemal Unakıtan; "Başbakanımız çok sevindirici açıklamalar yapacak..." diye adeta müjde vermek istemişti. Başbakan'ın vergi konusundaki açıklamaları, müjde sayılır mı sayılmaz mı; bunu irdelemek vergi uzmanlarının işi!.. Ekonomik gidişat hakkında da ekonomi yazarı meslektaşlarımız neredeyse kesintisiz bir şekilde teferruatlı analizler yapıyor. Biz ekonomi uzmanı olmadığımız için, köşemize bu konuları zaten çok sık taşımıyoruz! Ancak izin verirseniz, üç yılın sonundaki genel tablonun sade vatandaş gözü ile nasıl göründüğünü kalın çizgilerle seslendirmeye çalışalım... Evvela devam eden olumsuzluklardan bahsedelim isterseniz; İşsizlik, her ne kadar artmadı ise de, ciddi oranlarda aşağı çekilebilmiş değil. Hele hele beyaz yakalı dediğimiz, eğitimli kesimdeki işsizlik oranları vasıfsız işçi nisbetlerine göre daha yüksek. Bunu iktidar da sık sık itiraf ediyor. Dar gelirli ve ücretli kesimin sıkıntıları sürüyor. Bunun vatandaşın satın alma gücünün düşüklüğü veya sermaye yetersizliği gibi iç piyasadan; yahut Çin faktörü vs. tetiklediği çetin rekabet şartlarından kaynaklanan pek çok sebebi var. Şüphesiz bunların giderilmesi hiç de kolay değil. Ancak geçen zaman içinde bu alanlarda çok fazla bir iyileşmenin olduğu da herhalde iddia edilemez... Buna karşılık ekonominin makro dengelerinde çok büyük düzelmeler ve istikrarlı gelişmeler var. 2005 yılı için enflasyonda hedef yüzde 8 idi. Ama bunun dahi üstüne çıkılarak yüzde 7.5 oranı tutturuluyor. Büyüme hızı keza öyle. Erdoğan dün de tekrarladı; iktidara geldiklerinde faizler yüzde 70 civarında idi; şimdi yüzde 14'ün altına inmiş durumda. Arada 56 puan fark var. Her bir puanın hazineye getirisi, 1.5-2 katrilyon lira. Böylece Hazine yaklaşık 90 katrilyon lira artı kazançta. 2002 yılında borç stokunun milli gelire oranı yüzde 90 iken, şimdilerde yüzde 63.4'e inmiş... 2005 bütçesinde 21 milyar küsur dolar açık bekleniyordu ama; bu oran çok daha aşağıda 15 küsur milyar dolar seviyelerinde gerçekleşiyor. 2006 yılı için de son derece iyi rakamlar öngörülüyor. Hükümet yüzde 5 büyüme hedefi koyarken, OECD bunun üzerinde, yüzde 6 nisbetinde büyüme olacağını söylüyor! Dikkat ediyor musunuz; IMF ile olan ilişkiler uzun zamandan beri ikinci plana düşmüş durumda... Çünkü hükümet mali yönden rahat olunca, IMF'nin ısrarla istediği reformları (Sosyal Güvenlik gibi) hayata geçirmekte telaş etmiyor. Yani bir dilim krediyi serbest bıraktırmak için alelacele reforma gitmiyor. Bunu sağlayan en büyük faktörlerden biri de yabancı sermayenin Türkiye'ye olan iltifatıdır!.. Dubai'den beş milyar dolarlık yatırım hamlesi, Katar'dan 2.6 milyar dolarlık plan. Daha dün İtalyan sermayesi altı yüz iş adamı ile Türkiye'ye çıkarma yaptı ve buradaki meslektaşları ile üç bine yakın görüşme gerçekleştirdi. Yakın gelecekte benzer bir çıkarma İspanyol ve Alman iş adamları tarafından gerçekleştirilecek... Bütün bunlar şüphesiz Türkiye'nin dışarıdan iyi bir görüntü verdiğini ortaya koyuyor. Bir diğer iyileşme de özelleştirme alanında... Evet her şey sütliman değil. Yerli ve yabancı sermayenin hâlâ daha pek çok tereddüdü var. Hâlâ daha ticari mevzuatta sıkıntılar var. Ama meydana gelen iyileşmeleri de görmek lazımdır. Erdoğan dün Kurumlar Vergisinin yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirileceğini açıkladı. Gelir Vergisi oranlarının da, beşer puanlık indirimlerle; yüzde 15, 20, 27 ve 35 oranlarına çekileceğini ifade etti. Türkiye'de yıllardan beri vergi oranlarının aşırı yüksekliğinden ve bu yüzden verginin tabana yayılamamasından ve vergi kaçağının büyümesinden sürekli şekilde dem vurulur!.. Açıklanan yeni oranların, beklentileri ne derece karşılayacağını iş aleminin tepkilerinden öğreneceğiz. Ancak bu yeni uygulamanın müspet yönde atılmış önemli bir adım olduğunu her halde kimse inkar edemez. Özetleyecek olursak, AK Parti iktidarının üç yıllık ekonomi karnesi pekiyi değilse de, zayıf da değil! Eğer kalan iki yılını da iyi değerlendirirse, seçim sandığında seçmenlerden yüksek not alabilir... Bu tahmin benim kişisel görüşüm ve ekonomi alanında da amatörce tabii!