Ayrancı Pazarı'nda değişik bir av!..

A -
A +

Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Danıştay'ın bir bayan öğretmenin evine gelip-giderken başörtüsü takmasını laiklik açısından sakıncalı gören kararı hakkında çok ilginç bir değerlendirmede bulundu: "Ayrancı Pazarında başörtüsü avına mı çıkalım?!" Gerçekten Danıştay'ın kararı Bakan Çiçek'i bu kadar reaksiyona sürükleyecek kadar enteresan. Çünkü bu karar, salt yürürlükteki hukuk ilkelerine dayanan bir karar değil. Bu kararın siyasi boyutlarının ağır bastığı çok açık. Nitekim karar hakkında yapılan değerlendirmelerde bilim adamları bunu kesin bir dille ifade ediyor. Mesela Sabah gazetesinden Mehmet Atlan şöyle diyor: "28 Şubat'tan sonra iyice siyasallaşan hukuk, kendi ideolojisine uymayan vatandaşı nefes alamayacak hale getirerek tehlikeli bir noktaya paldır küldür giderken, Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılışının tarihi olan 15 Şubat'ı genel bir provokasyona dönüştürmek isteyenlerle ilgili haberler gazetelere yansıyor. Peş peşe dizilen bütün bu olaylar bana bir tek cümleyi fısıldıyor: Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor..." Milliyet'ten Taha Akyol da, yargı kararlarında tek bir sosyolojik araştırmaya atıf yapılmadığını hatırlatarak, bilimsel araştırmaların öneminin göz ardı edilmesinden yakınıyor. Yeni Şafak'tan Ali Bayramoğlu, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarının her yerde ve bir ölçüde "siyasi nitelikli" mahkemeler olduğunu, bu sebeple sadece anayasalara veya hukuk ilkelerine uygunluk aramadığına, siyasi tercihleri de değerlendirdiğine, hatta yargıladığına, bunu yaparken de yorumdan uzak duramadığına dikkat çekerek şu analizi yapıyor: "Hakemlik kurum ve organlarının sıkça çatışma nesnesi ve aracı haline geldiği, "hukuk devleti"nden çok "devlet hukuku"nun egemen olduğu, 40 yılda 40 siyasi partinin kapatıldığı ve Anayasa Mahkemesi'ni sıkça siyasi hakem hatta karar alıcı konuma iten bir Türkiye... Bu ülkede yargı bu nedenle her geçen gün siyasallaşıyor... Siyasallaştıkça hakemlik sıfatına ilişkin kanaatlerde meşruiyet sorunları ortaya çıkıyor..." Evet üç köşe yazarından aktardığımız görüşler böyle. Yargı kararları vicdanlara sinmediği zamanlar tepkiler de kendiliğinden yükseliyor. Danıştay'ın bahse konu kararı, resmi görev alanı dışındaki mekanlarda da başörtüsü takan bir bayan öğretmenin, çocukların yetişmesi üzerinde olumsuz etkiler yapacağını ileri süren ve insanların özel yaşamını sınırlamaya ve laiklik adına baskı altına almaya yönelik bir karardır. Elbette bu karar hakkında "tashihi karar" yoluna gitme hakkı da mevcuttur. Yani henüz kesinleşmiş karar değildir. İç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM'ye gitme imkanı da vardır. Yani bu karar daha çok tartışılacaktır. Önemli olan husus, hukuki kararların kişi hak ve özgürlüklerinin özüne dokunacak kadar hukuk ilkelerini zorlamamasıdır. Laiklik din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır. Bu tanımlamada herhangi bir tereddüt yoktur. Ancak laiklik ilkelerini savunma gerekçesiyle, kişi hak ve özgürlüklerini olağandışı ölçülerde daraltma, hatta ortadan kaldırma gibi bir düşünce ve temayül elbette kabul edilemez. Danıştay'ın söz konusu kararı ile, gelinen noktanın bir adım sonrası evlerinin içinde başörtüsü takan kadınların kılık kıyafet serbestisine ve inanç özgürlüğüne müdahaledir. Önceki gün NTV'de konuşan Anayasa Hukuku Profesörü Zafer Üskül, Danıştay kararının bu şekildeki bir müdahaleye hakkı olmadığını belirtiyordu. Şurası açıktır ki, Danıştay'ın bu kararı, yaşanan bir sosyal problemi çözümlemeye ve toplumsal barış ve huzura hizmet etmemektedir. Tam aksine toplumun çok geniş bir kesiminde rahatsızlık uyandırmıştır. Hukuk eğitimi görmüş bir kişi olarak, söz konusu hukuk bilimi açısından bu şekilde değerlendiriyorum. Geçmişte de buna benzer kararlar çeşitli yargı organlarından sadır oldu. Bunların meseleleri daha çetrefil hale getirdiği ve gitgide işin içinden çıkılmaz hale geldiği meydandadır. Son zamanlarda Danıştay, gerek özelleştirmeye ilişkin, gerek eğitim alanı ile ilgili yürütmeyi durdurma ve bu gibi dikkat çekici kararlarla gündeme geliyor. Acaba bir durum mu var? Nitekim Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, anılan kararı tehlikeli gördüğünü ve endişe duyduğunu söyledi. Çünkü negatif özgürlük anlayışının otoriter ve dikta rejimlerini çağrıştırdığını, oysa Türkiye'nin daha çok özgürlük istediğini belirtti. Bir taraftan neredeyse çıplak dolaşan insanlar mevcut iken, diğer yandan hangi sebep ve saikle olursa olsun, (Cemil Çiçek'in de söylediği gibi bu pekala soğuktan korunmak maksadıyla da olabilir...) örtünmeyi tercih eden insanların özel hayatlarında bile müdahaleye maruz kalmaları, özgürlükler çağı olduğu söylenen bir zamanda çok yadırgatıcıdır. Hakkında karar verilen bayan öğretmenin bir askerî garnizondaki anaokulunda görevli olması da ayrıca manidar. İnsan ister istemez, 28 Şubat döneminde askerî araçlara bindirilerek Genelkurmaya taşınan ve orada brifing verilerek, belli konularda daha çok hassasiyet göstermeleri istenen yargı mensuplarını hatırlıyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.