Seçim sandığından çıkan en çarpıcı ve genel mesajları, dünkü yazıda özetlemeye çalışmıştık. Bugün konuyu partiler açısından ele almak istiyoruz. Öncelikle iktidar partisi açısından değerlendirme yapmak gerekirse; şüphesiz bu seçimlerin en başarılı ve dolayısıyla en kârlı çıkan partisi AK Parti olmuştur. Çünkü 3 Kasım 2002 seçimlerine (% 34.3) göre, oylarını 12.4 puan (% 46.7); başka bir ifade ile yaklaşık yüzde 35 oranında arttırmayı başarmıştır. Bu artışı daha da önemli ve anlamlı kılan bir başka durum var. O da şudur: AK Parti, bu seçimde Türkiye'nin bütün bölgelerinde; hemen hemen aynı oranda (59 ilde birinci parti) oy almayı başarmış tek partidir. Bu konumu ile de AK Parti, tartışmasız olarak toplumsal merkeze oturmuştur... Hâlâ daha, AK Parti'yi bir çevre veya uç partisi olarak görme eğiliminde olan kalemler, bence beyhude uğraşıyorlar. Hele iktidar partisinin son seçimlerde, Doğu ve özellikle Güney Doğu Anadolu bölgesinde, oylarını çok yüksek oranda arttırmış olması; ülkenin birlik ve bütünlüğü açısından da çok büyük önem taşımaktadır. AK Parti'ye bu başarıyı getiren pek çok faktör var. Medyada seçim sonuçları değerlendirilirken; bu başarı genellikle, iktidar aleyhine yapılan antidemokratik atraksiyonlara ve bunun doğurduğu mağduriyetlere bağlanmaya çalışılmaktadır. Oysa bu başarıyı getiren esas faktör, dört yıl sekiz aylık iktidar süresinde yapılan olumlu icraattır. Bunun altını kalın bir çizgi ile çizmek gerekir. Eğitimde, sağlıkta yaptığı devrim niteliğindeki iyileştirmelerin halk tarafından ödüllendirilmesinden daha tabii ne olabilir?! Diğer taraftan genel ekonomik dengelerdeki düzelme ve iyileşme, elbette seçmenin en fazla dikkate aldığı husustur. İş dünyasının seçimlerden önce bu konuda verdiği mesajlar, esasen durumun iktidar partisi lehine olduğunu gösteriyordu. Nitekim Başbakan Erdoğan, büyük bir öz güvenle; "Eğer kazancınız 2002 yılına göre azaldıysa bize oy vermeyin..." diye, adeta meydan okudu. Bunların yanında, bir de tabiatıyla AK Parti'nin yürütmüş olduğu, son derece başarılı propaganda çalışmalarına iyi bakmak gerekir. Türkiye'nin bütün illerinde miting yapabilen tek parti oldu... Elli beş ildeki mitinge Genel Başkan Erdoğan bizzat katıldı. Buna karşılık CHP ancak otuz bir tane ilde miting yaptı... Mitingler dışında, ev toplantıları, kahve toplantıları, esnaf ve mahalle ziyaretleri yönünden de AK Parti, diğerlerine büyük fark attı. Kısacası halkın her kesimi ile bire bir ve çok etkili bir diyalog kurdu ve meyvelerini de topladı. Elbette AK Parti iktidar olmanın bütün avantajlarını da kullandı. Ama unutmayalım, iktidar olmak aynı zamanda yıpranmak ve oy kaybetmek demektir. Demokrat Parti'nin 1954 yılında iktidar olarak girdiği ikinci seçimlerde, oylarını arttırmasından (DP 1950'de % 52.7, 1954'te % 57.5 oy almıştı...) bu yana; ilk defa bir iktidar partisi, üçte bir oranından fazla bir oy artışıyla sandıktan zaferle çıkmaktadır... Adalet Partisi 1969 seçimlerinde, Anavatan Partisi de 1987 seçimlerinde ikinci defa tek başına iktidara gelmeyi başarmıştır. Ancak; her ikisi de bir önceki seçimlere göre önemli nisbette oy kaybına uğramıştır. (AP : 1965'de % 52.87 oy almışken, bu oran 1969'da % 46.55'e düştü. ANAP 1983'de % 45.14 oy almışken, 1987'de bu oran % 36.31'e düştü...) Dolayısıyla çok partili siyasi tarihimizde ikinci defa tezahür eden bu seçim sonuçlarını; siyaset dünyası ve medyanın mutlaka doğru biçimde okuması gerekiyor... Seçim sandığından iktidar partisine verilen mesajın, elbette muhatabı tarafından da doğru okunması gerekiyor!.. İlk iktidar döneminde, AK Parti; ülkenin çözüm bekleyen bazı önemli meselelerine el atamadı. Bunun temel sebebi, Meclis içindeki ve dışındaki muhalefet odaklarının sürekli olarak; AK Parti'nin % 34 oyla, parlamentoda % 66 nisbetinde temsil edilmesinden dolayı, öne sürdüğü meşruiyet iddiaları ve elbette CHP'nin inatçı şekilde sürdürdüğü uzlaşmazlık politikaları idi. Sivil ve askeri devlet bürokrasisinin, yüksek yargı organlarının ve bunların hepsinden daha öteye Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in koyduğu engeller, ne YÖK meselesinin, ne başörtüsünün çözüme kavuşturulması ve ne de mesela Orman Arazisi vasfını kaybetmiş alanlarla ilgili, 2 - B reformunun gerçekleştirilmesini imkansız hale getirmiştir. Lakin seçmen, ülkede olup bitenleri çok dikkatli şekilde takip etmiş; iktidar, muhalefet ve diğer devlet mekanizmaları yönünden gerekli değerlendirmeleri doğru şekilde yapmış ve kararını da ona göre isabetli şekilde vermiştir. İktidarın, halkın verdiği bu karardaki mesajı; çok dikkatli şekilde değerlendirmesi ve bu dönem için verilmiş olan yetkiyi de, ona göre kararlı biçimde kullanması gerekir. Ancak bu şekilde yüzde 47'lik halk desteğinin hakkı verilmiş olur!..