Bu ne demek sayın Unakıtan!

A -
A +

Emekli Sandığı üyelerinin Kızılay'dan yararlanmaları için bir engel kalmadığına dair müjdeyi bu köşeden geçen hafta duyurmuştum. Habere göre, ilgili taraflar 6.5 milyon liradan 2 milyon liraya düşürülen muayene ücretlerinin yeniden yükseltilmesi konusunda anlaşmıştı. Yazımızın ardından Kızılay Genel Başkanı Ertan Gönen ile konuyu görüştük. Henüz kamuoyuna açıklanmayan olayın doğru olduğunu söyledi ancak ekledi: "Şimdi de Maliye Bakanlığı'na takıldık. Emekli Sandığı ile anlaştık ancak onların bağlı olduğu Maliye Bakanlığı anlaşmayı bekletiyor." Öncelikle söyleyeyim; Emekli Sandığı üyeleri şimdilik Kızılay'dan yararlanmaya devam ediyorlar. 6.5 milyon liralık muayene ücretleri 2 milyon liraya indirildiği halde Kızılay yönetimi bilhassa da İstanbul Kızılay Pendik Şubesi yetkilileri ve Başkan Ahmet Baykan "kızılcık şerbeti içip" emeklilere durumu "çaktırmıyor" ve hizmetini sürdürüyor. Ama benden söylemesi, "fazla naz aşık usandırır" sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan... Eğer bu anlaşmayı onaylamazsanız, en geç 1 ay içerisinde emeklilerin ayağı Kızılay'dan kesilecek. Maliye Bakanı Unakıtan'a soruyorum: Kızılay, sonuna kadar haklı olduğu gerekçeyle, anlaşmayı iptal ederse, şimdi huzur içerisinde hizmet alan emekliler bir daha Kızılay'a ayak basamayacak. Dolayısıyla yine eskiye dönülecek ve emekliler ömürlerinin son günlerini hastane kapılarında tüketecekler. Peki bu yaşlılarımız, sabahın köründe girdikleri kuyruklarda çile doldururken sizin vicdanınız rahat olacak mı? Yoksa, Kızılay'ın size ait olmaması mı canınızı sıkıyor, sayın Unakıtan! Düşünsenize, Kızılay size bağlı olsa, onu nasıl da "babalar gibi" satardınız!.. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yakıştı mı yani Pakize hanım! Gençlik yıllarımda Pakize Suda'yı dinlediğimizi hatırlamıyorum. En azından bizim arkadaş grubu öyleydi. Yabancı müziği 'tek' geçerdik. Yıllar geçti. Pakize Suda karşımıza bu sefer gazeteci olarak çıktı. Şimdi Hürriyet yazarı. Müziğini dinlemedim, dinleseydim, belki severdim, bilemiyorum. Ama şimdi yazdığı yazıları beğenerek okuyorum. Köşesindeki "Mış-Muş"ların ise, itiraf edeyim, tiryakisiyim. Gerçi bazı "Mış-Muş"larında, biz erkek tayfasına "inceden giydirse" de, asla kırılmıyorum. Ama geçen gün yazdığı bir "Mış-Muş" vardı ki, beni yaraladı, çok üzdü. Şöyle diyordu Pakize hanım: "Başbakan Erdoğan, Malezya'da bir cenaze evine gitmiş ve aileye para yardımında bulunmuş. Demek ki, Erdoğan bir dahaki seçimlerde Malezya'dan aday olmaya hazırlanıyor." Bunu okuyunca ilk tepkim; "Oldu mu yani Pakize! Bir insanı karalamak bu kadar mı kolay!" oldu. Bu arada "Mış-Muş" konu olan olayı anlatayım: Erdoğan'ın Malezya gezisi sırasında katıldığı bir yemekte Malezyalı bir polis memuru kalp krizi geçirir ve ölür. Erdoğan hem olay yerinde polislerle ilgilenir, hem de sonrasında ölenin ailesini ziyaret eder, taziyede bulunur. Hepsi bu... Erdoğan'ı şahsen tanımam. Argodaki şu sözü hatırlarsanız, "Anam değil, babam değil, Hasköy'deki halam hiç değil" kendisiyle bir ilgim de yok. Hatta basında kendisini sert şekilde eleştiren bir kaç kişiden biriyimdir. Merak edenler için söyleyeyim; Oy da vermedim. Ama, söyler misiniz, Erdoğan'ın şu son yaptığı olayda, ayıp olan, kötü olan, ne gibi bir art niyet sezdiniz Pakize hanım? İçimizdeki insanlık bu kadar mı bitti, tükendi yani! Kendimizden olmayan insanlara bu kin, nefret niye? İnsanlara at gözlüğüyle bakmak, her şeyi silip atmak, bütün değerleri hiçe saymak anlamına mı geliyor? Kendi adıma söylüyorum; bu "Mış-Muş" size hiç yakışmadı. Evet, espriye, mizaha sonuna kadar varım ama biz gazeteciler bazı insani değerleri böyle yok sayarsak, bizleri okuyan toplum kimbilir neler yapar! Eğer söylediğiniz şarkılar da bu "Mış-Muş"unuz gibiyse, sizi dinlemediğim için fazla bir şey kaybetmemişim, demektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.