Dünyada, içinde bulunduğumuz şartlarda herhangi bir alet veya organ fonksiyonuna uygun olmayan işlerde kullanılırsa bu takdirde bir kötülük mutlaka ortaya çıkar, ya da amaç dışı kullanımların bulunduğu yerde istenmeyen bir durum hasıl olur. Basit bir misalle bu fikrimizi açıklamak isteriz. Bilindiği gibi dikiş iğnesinin fonksiyonu, genelde kumaş dikmektir. Eğer, biz bunu mesela; dişimizi temizlemekte kullanırsak işte o vakit fonksiyonuyla alakalı olmayan bir duruma sebep olmuş oluruz. Hakikaten, iğneyle diş karıştırmanın pek çok mahzurları vardır. Tıpkı bunun gibi bürokraside de bazı makamlar, amacının dışında kullanılırsa bu takdirde bir rahatsızlık mevcut olacak demektir. Diğer bir deyimle, hiçbir makam fonksiyonunun dışında kullanılmamalıdır. Bilindiği gibi son zamanlarda İçişleri Bakanlığı'nda ve Emniyet teşkilatında birçok görevden almalar ve yer değiştirmeler yapıldı. Yerinden alınanlar ve yeni tayin edilenler birer devlet memurudur. Olayları yakından tanımıyoruz ama belli ki, yerinden alınanlar, vaktiyle tayin edilirlerken objektiflik ve devlete hizmet şartlarından ziyade şahsi sempatiler rol oynamış. Objektif olmak için söylüyoruz; şu andaki yeni tayinlerde de belki yine bahsettiğimiz kriter hakim olmuştur. Ama şu muhakkak ki, eskilerle yeni tayin edilenlerin uzun yıllar devlette çalıştıkları ve bulundukları makamlara geldikleri için aslında başarılı kişiler olmaları gerekmektedir. Ve şu ana kadarki hizmetlerinde de kendi ölçülerine göre devlete yarar sağlamak amaçları olmuştur. İşte, bizim üzerinde durmak istediğimiz husus budur. Her makamın belli bir fonksiyonu vardır. Bu makamın amacı dışında kullandırılması ya da bu intiba verilmesi sakıncalı bir davranıştır. Ayrıca başarılı bir kimsenin sübjektif sebeplerle yerinin değiştirilmesi bunun için kendisine taviz olarak bir başka makam verildiği intibaının uyandırılması da bizce çok yanlıştır. Bu son durum hakkında yaşadığımız bir olayı nakletmek istiyoruz. 1974 senesinde biz Devlet Planlama Müsteşarı iken CHP-Milli Selâmet Partisi koalisyonu zamanında Başbakan olan Sn. Ecevit, partisindeki bazı arkadaşlarının arzu ettiği bir kimseyi yerimize getirmek için bize yurt dışındaki çalışma müşavirlerinin bağlı bulunacağı bir orta elçilik ihdas edip oraya atamayı teklif etti. Biz o zaman kendisine, bizden memnun olmayan hükümetin bizi resen emekliliğe sevk edebileceğini söyleyip teklifi kabul etmedik. Aslında Sn. Ecevit'in Çalışma Bakanı olduğu 1964'lerde işçi dövizleri kanun tasarısını IMF kurallarına uygun olacak tarzda bizzat hazırladığımız ve yurt dışına çalışmaya gidenlerin problemini hallettiğimiz için zannımızca bize karşı sempatisi vardı. Bu yüzden de bizi bir manada kırmamak için orta elçilik teklif etmişti. Ve o görüşmemizden sonra da Sn. Ecevit bir daha o konuyu açmamış, aksine bize karşı memnuniyetini ifade eden birçok davranışlarda bulunmuştu. Netice itibariyle bizim teklifine gösterdiğimiz reaksiyon karşısında bürokratlara bakış açısında çok dürüst ve örnek durum takınmıştı. Bütün bunları anlatmaktan maksadımız şudur: Devletin temeli olan bürokrasiye, hükümetler bilhassa memleketin geleceği açısından gereğinden fazla itina göstermelidirler. Bunun sonucu olarak da bürokratların manevi yönden tahriplerine meydan vermemelidirler. Bu vesile ile de hemen ifade edelim ki yaşadığımız mali krizin temelinde bürokraside oluşan erozyon ve "doğruları" söylemenin işe yaramadığı düşüncesi yatmaktadır. Bu hal de ülkemiz için çok olumsuz bir duruma sebep olmaktadır. Aksine, Sayın Bakan Kemal Derviş'in çalışma arkadaşlarına takındığı olumlu tutumun sonuçları da ortadadır. Her iki hal de bu mevzudaki haklılığımızı göstermektedir.