Bir ülkenin ekonomik bünyesinin, kuvvet ve gelişme derecesini tayin etmek bakımından eldeki çeşitli göstergeler büyük önem taşır. Fakat bir de o ülkede yaşayanların, hayatları boyunca gözleriyle gördükleri tablolar vardır. Bizce en anlamlı olan değerlendirmeler bunlara dayalı olanlardır. 1947'lerde biz maliye müfettiş muavini olarak kamu görevine başladığımız sıralarda, yurtta teftiş amacıyla yaptığımız seyahatlerde ve yaşadığımız yerlerde karşılaştığımız sıkıntıların etkisiyle hayalimizde, ülkemizin nasıl olması gerektiğini şekillendirir ve acaba bunlar gerçekleşir mi diye düşünür hatta içimizde ümitsizlik hissederdik. Bu kısa temel müşahedemizin ışığı altında bugünkü ekonomik durumumuza baktığımız zaman bazı alanlarda iyi noktalara vardığımız halde bazılarında isteğimize henüz erişemediğimizi görmekteyiz. Bunu da tabii karşılamak icap eder. Yalnız bu arada bazı iyi göstergeleri olduğundan fazla bir ekonomik güç tezahürü şeklinde değerlendirmemiz bizi yanıltabilir ve bu yüzden de yanlış kararlar alınmasına meydan verebilir. Bunlardan biri, yakın geçmişte ıstırabını çektiğimiz döviz yokluğu yerine (1964'te ihracat sadece 400 milyon $'dan biraz fazla idi) şu sıralarda buna ait bize göre iç siyaset ortamından kaynaklanan bazı sıkıntılara rağmen ekonomik güç olarak iyi durumda bulunmamızdır. Bu olayın ekonomik bünyemizin güçlülüğü açısından iyi değerlendirilmesinde yarar vardır. Aksi takdirde bazı kuvvetlenme faktörlerini ihmal etmiş duruma düşebiliriz ve bunun da ülke ekonomisi için doğuracağı sonuçlar iyi olmaz. Bugün 2000 yılına ait ödemeler dengesi tahminine baktığımız zaman, yukarıda belirttiğimiz gibi döviz durumumuz 1950'den evvele ait dönemle kıyas edilemeyecek durumdadır. Yalnız bu iyi görünüşün unsurlarına göz attığımızda, ülkemizdeki ekonomik değer oluşturma mekanizmalarının dışında, yabancı memleketlerde yaşayan vatandaşlarımızın sağladıkları dövizlerin, bugünkü dış finansman imkanlarımıza katkısı olduğunu da görürüz. Nitekim işçi dövizlerimiz 5-6 milyar dolara yakın görünmektedir. Bizce, gayri-safi milli hasılamız içinde yeri olan dış alem gelirlerinin bir parçasını teşkil eden bu imkan aslında, ekonomik bünyemizin güçlülüğü hakkında bir gösterge değildir. Çünkü bu geliri yurt dışında sağlayanlar ülkemizin ekonomik yapısı kuvvetli olsaydı, ekmeklerini memleketimizde temin etmek isterlerdi. Bilindiği gibi 1960'larda başlayan yurt dışına işçi gidişinin sebeplerinden biri, çalışma imkanlarının yetersizliğiydi. Bu da ekonomik zaafın işaretiydi. Bu itibarla biz sadece yurt içinde üretilen mal ve hizmetlerin ülkeye sağladığı dövizleri, ekonomik gücün ölçüsü olarak kabul etmekteyiz. Şüphesiz dış müteahhitlik ve beynelmilel nakliyat hizmetlerini de olumlu bir faktör olarak görmeliyiz. Bu bakımdan halen içinde bulunduğumuz mali krize rağmen bugünkü güçlü ekonomik bünyemizi eski yapımızla kıyaslayarak endişeden uzak kalmamalıyız. Bunun yerine memleketimizdeki bilhassa sınai üretim kapasitesinin durumuna bakmalıyız ve gelecek bakımından bunun kuvvetlenmesi için büyük bir gayret sarfetmeliyiz. Unutmayalım ki, gerçek ekonomik gücün temelini, sanayi teşkil eder.