IMF ile görüşmeler

A -
A +

Geçmişte 1964-1977 aralarında Hazine Genel Sekreterliği, Maliye ve Devlet Planlama Müsteşarlığı, sonra da 1980-1983 döneminde de Ticaret Bakanlığı görevlerini yürüttüğümüz için bilhassa son zamanlardaki mali kriz ortamında sık sık dolar ne olacak, faizler ne şekil alacak şeklinde suallerle karşılaşmaktayız. Bu sebeple bunlarla ilgili ekonomik tedbirlerinin kilit noktasını teşkil eden IMF ile olan ilişkilerimiz hakkında sık sık tekrarladığımız düşüncelerimizi yeniden belirtmek istiyoruz. Bugünkü durumda, IMF'nin öncülüğünü yaptığı serbest piyasa ekonomisi sistemi içinde bulunmaktayız. Bu düzene girişimizin başlangıcı 1980'lere dayanmaktadır. Hakikaten 1979 sonlarında ülkemiz ekonomisinin manzarasına baktığımız zaman dövizsizlikten kaynaklanan çok olumsuz bir durum mevcuttu. Bunun meydana getirdiği sonuç ise; "yokluk ve kuyrukla sembolize edilmekteydi." Memleketimiz görünüşte "cerahat toplamış bir çıbanı taşıyan bedenin ıstırabını çeker" haldeydi. Bu yaranın ortadan kaldırılmasıyla ferahlamanın gerçekleşeceği muhakkaktı. Temelde sözkonusu yaranın bir neşterle açılması ve hastanın rahatlaması mümkündü. Fakat neşter meydanda yoktu. İşte bize göre 1980'de yapılanlar, kapalı bir çıbanın iyileşmesini sağlayan gerekli ve faydalı bir operasyon oldu. Nitekim bir taraftan borç alma, diğer taraftan ihracatı ve diğer dış gelirleri artırma yoluyla dövizsizliğin ortadan kaldırılmasına muvaffak olundu. Tabii bunlar yapılırken çeşitli yan tedbirler de alındı. Temelde en başarılı iş, döviz sağlanması olayı idi. Bahsettiğimiz yan tedbirler, yine IMF'nin bize, kendisinin benimsediği sistemin gereği olarak telkin ettikleri idi. Bütün bunları, o günün şartları içerisinde kabul etmezlik mümkün değildi. Ancak, bu yan tedbirlerden bazıları ülkemiz şartlarına uymuyordu. Bu yüzden şimdi 1980'den itibaren uygulamaya konulan bütün tedbirlerin serbest ekonomi şemsiyesi altındaki görüntüsünün gerçek bir değerlendirmesini yapmak yerinde olur kanaatindeyiz. Bunu yaptığımız zaman, bugünkü enflasyonist ortamın en başta gelen sebeplerinden birinin faizlerdeki anormal yüksekliğin ve diğerinin ise döviz kurlarının dalgalanma ortamında devamlı artmasının olduğunu görürüz. Bu iki husus hakkında IMF'ye derdimizi anlatmanın güçlüğünü çok iyi bilmekteyiz. Fakat, kendi telkinlerine dayalı olarak belirlenen politikalarda ülkeye zarar veren durumlar mevcutsa bunların ilgili hükümetlerce ortadan kaldırılmasının istenmesi bizce mümkündür. Mümkündür diyoruz çünkü, yukarıda da belirttiğimiz gibi 1954'ten 1964'e kadar ikinci derecede 1964'ten 1977'ye kadar da birinci derecede bürokrat olarak bu konuların içinde yaşadık. Bu vesile ile de hemen şunu hatırladık: 1969 senesinin Şubat ayında IMF bize 21.5 milyon dolarlık bir krediyi açmaktan kaçınmıştı. Çünkü istedikleri bazı tedbirler vardı. Onları kabul etmemiştik. Fakat, birkaç ay sonra zamanın başbakanı Sayın Demirel, bizi tekrar IMF yetkilileri ile görüşmeye gönderdi. Bir haftalık büyük sıkıntıların çekildiği müzakereler sonunda nihayet o zamanki IMF başkanını da ikna etmek sureti ile istediğimizi gerçekleştirdik. Bütün bunlarla IMF ile yeniden yapılan görüşmelerde enflasyonla mücadelede belirlenecek reçete bakımından ülkenin sosyal ve ekonomik gerçeklerini çok iyi anlatabilmenin ve onları iknanın zaruretine işaret etmek istiyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.