Ayşe Kulin'in meşhur romanı "KÖPRÜ"yü bilirsiniz. Romanı okumamış olanlar aynı isimle televizyona aktarılmış ve Erdal Beşikçioğlu'nun muhteşem canlandırdığı Vali karakteriyle hemen hatırlayacaktır bu diziyi. Erzincan dolaylarında, Fırat Nehri üzerinde inşa edilen bir köprünün, bu köprüyü yaptırabilmek için çırpınan bir bürokratın ve yöre insanının romanıdır "KÖPRÜ".
Geçen hafta Çarşamba ve Perşembe günü Adana-Osmaniye-Adıyaman-Şanlıurfa ve Gaziantep'i kapsayan yaklaşık 1.000 km yol yaptığım Güneydoğu Anadolu turundaydım.
Beni okuyanlar hatırlayacak, daha önce 22-23 Kasımda da bölgede Mardin ve Diyarbakır'daydım. Bu seferki gidiş amacım Fırat Nehrinin suladığı Atatürk Barajının Adıyaman-Siverek arasına yapılan bir köprüyü daha yakından takip edip görmek içindi. Aslında daha önce de görmüştüm ancak köprünün bitmeye yakın hali beni çok etkiledi. O nedenle sizinle de paylaşmak istedim.
Köprü'nün inşaatını alan şirketin alt taşeronu olan şirketi incelemeye gittim. Bu şirketin bir özelliği var. Şirket iflas erteleme sürecinde. Ben de şirketin denetim kayyımıyım. Yani mahkeme adına yapılan faaliyetleri denetliyorum. "Oturduğun yerden olmaz" dedik kalktık yapılanları yerinde görmeye gittik.
İflas erteleme süreci son dönemlerde çok eleştiriliyor. Şirketlerin kötü niyetli oldukları, kanunun tanıdığı imtiyazı kötü kullandığı söz ediliyor. Bu bazı işletmeler açısından doğru. Ancak şirket kötü niyetliyse, hangi süreçte olursa olsun ondan yararlı bir iş beklemek mümkün değil. Ancak kurunun yanında yaşın da yandığını unutmamak lazım. İflas erteleme, bu süreci iyi kullanan, çalışan ve iyi niyetli işletmeler için bir nefes alma imkânı. Bu süreçte işletmeler geçmişte hatalı yaptıkları işleri gözden geçirip daha etkin bir sistem ve yapılanma ile hayatlarına devam etme imkânı bulabiliyor.
İncelediğim köprü inşaatı; bu süreci kendisi için fırsata çevirmeye odaklanmış, azimle çalışan, borçlarını ödeyip itibarını geri almak isteyen işletmeler için sanki bir simge gibi Adıyaman'da sürüyor. Üzerinden geçenler bu köprünün hangi zorluklarla, hangi azimle yapıldığını belki hiçbir zaman bilmeyecekler. Ancak benim için bir sembol olmuş durumda bu köprü. Tasarım yabancı ancak üretim tamamen yerli. Üstelik öyle küçük bir yapı da değil. İstanbul'daki Boğaz Köprüsünün hemen hemen yarısı. Türünün Türkiye'deki tek örneği. İki ayak yukarıda tek bir yerde birleşiyor. Boğaz Köprüsünden farkı da bu. Asma yapısıyla Boğaz Köprüsünün ihtişamına da sahip.
Güzel şeyler de oluyor ülkemizde. Siyasetten boğulduğumuz günlerde, ekonomide Merkez Bankası, faiz, dolar, borsa derken bu güzellikleri ıskalayabiliyoruz. Fırsat buldukça size Anadolu'da gördüklerimi anlatmak istiyorum. Anadolu müthiş bir dönüşümden geçiyor. Şehirler batı standartlarını yakalıyor. Bu dönüşümünü kaçırmamak lazım.