İçeride ve dışarıda gündem çok yoğun. Dışarıda artık duymaktan sıkıldığınız FED'in tahvil alım programında 10 milyar USD tutarındaki azaltımı ve bu kararın olası etkileri gündemde yer tutarken, içeride hem FED kararının ülkemize etkileri hem de geçen haftadan bu yana süregelen operasyonlar ve sonrasındaki gelişmeler var. Siyaset ve ekonomi bu dönemde iç içe geçmiş durumda. Birini diğerinden kopartarak yorum yapabilmek çok mümkün değil. Aslında siyaset ülke ekonomisinde mevcut varlıkların fiyatlarının içine bir şekilde girer. Biz buna politik riskin fiyatlanması ismini veriyoruz. Ben Türkiye'de mevcut varlık fiyatlarının (Borsa, Dolar, Euro, Faiz) fiyatlamasında geçtiğimiz Salı gününe kadar politik risk priminin girdiğini düşünmüyordum. Çünkü genellikle politik risk primi seçimlerin hemen öncesinde ya da ortaya çıkan sandık sonuçlarına göre seçimlerin hemen sonrasında fiyatlamaların içine girer. Ancak son yaşananlar bu primi bizim ülkemiz özelinde varlık fiyatlarına dahil etti.
Borsa İstanbul'da yaşanan son geri çekilmenin izahı sadece FED kararları olarak açıklanamıyor. Yine aynı şekilde geçtiğimiz hafta Türk Lirasının dolar karşısında en çok değer yitiren gelişen ülke paralarından birisi olması sadece FED kararları ile ilgili değil. İki yıllık tahvil faizlerindeki artış da aynı kulvarda değerlendirilebilir.
Geçen hafta yaşanan politik gelişmeler olmasaydı ekonomide bugün yaşadıklarımız ve yukarıda saydığımız etkilenmeler olur muydu? Muhtemeldir ki olurdu ancak etkisi bu kadar yüksek olmazdı. İçeride tüm bu unsurların fiyatının artmasına sebep politik risk priminden doğan fazlalık. Pekiyi bu dönemde Türkiye'nin Kredi Risk Düzeyini gösteren (CDS) uluslararası değerler ne olmuş diye baktığımızda operasyonların başladığı 17 Aralık 2013'te 195,50 olarak gözükürken, 24 Aralık 2013 tarihi itibariyle 221,54 olmuş. Aradan geçen sürede, Türkiye'nin risk primi artış göstermesine karşılık bu çok büyük oranda ya da 2013 için tarihî diyebileceğimiz bir zirvede değil. Ancak şunu da bilmekte fayda var. 16 Aralık 2013'te aşağı yönlü olan risk primi operasyonlar ve sonrası siyasi gelişmelerle birlikte yönünü yukarı çevirmiş.
Aslında bu kadar önemli siyasi olaylar yaşanıyorken Borsa İstanbul dışındaki verilerde çok büyük değişiklikler olmazsa, Türkiye'nin artık büyük risklerle de sınandığı durumlar karşısında güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bir yandan müthiş siyasi bir atmosfer yaşanırken, diğer taraftan ekonominin çarkları kendi kendine dönüyor.
Şimdilik Türkiye Ekonomisi geçmişte siyasete bağlı kırılgan yapısını üzerinden atmış ve sağlam durabiliyor gözüküyor. Gelişmeleri ekonominin siyasetle sınanması diye düşünebiliriz. Son yaşananlara bir de bu açıdan bakmak lazım.