Dertlerin üzerine eklenen eski dertler...

Sesli Dinle
A -
A +
Deprem sebebiyle tamamen gündem değişmiş gibi gözükse de, afet öncesinde tartıştığımız meseleleri hatırlamakta fayda var:
 
- Rusya’nın devam eden Ukrayna işgali
- İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği 
- Enflasyon ve Resesyon Endişeleri
- Enerji Darboğazı ve dalgalanan fiyatlar
- Sürekli artan borç ve kamu açıkları
 
Dünyanın dört bir yanından gelen yardımlar elbette yürekleri ısıttı ancak yukarıda bahsettiğim sorunlar olduğu gibi duruyor. Rusya'nın bahar aylarında Ukrayna'ya topyekûn taarruz etme ihtimali, Türkiye’nin henüz olumlu bakmadığı İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği meselesi var. Geçtiğimiz ay İsveç Yüksek Mahkemesi’nin teröristlerin Türkiye'ye iadesi konusunda verdiği ters karar iki ülkenin arasındaki gerginliği arttırırken, ABD'den  F-16'lar ile alakalı şartlı onay çıkması olumsuzlukları zirveye taşımıştı. Tam bu esnada yüksek enflasyon ve düşük büyüme riski taşıyan Türkiye’nin bir de büyüyen cari açığı sebebiyle artan kur riski de eklenince, kredi derecelendirme kuruluşlarından her an ters bir karar bekler hâle geldik. Türkiye'ye C seviyesinde bir kredi notu takdir etmeleri hâlinde seçimler öncesinde ciddi yan etkiler ortaya çıkabilir, hükûmetin var gücüyle BİST'i ayakta tutmak için verdiği mücadele sabote edilebilir. Esasında depremden önce her şeyin düzgün gittiğini söyleyecek kimse olmadığına göre, depremle beraber Türkiye için işlerin daha da zor hâle geldiğini söylemek "falcılık" olmaz...
 
- Eldeki şartlar çerçevesinde, enflasyonun yıl sonunda öngörülen seviyede değil %50 ila %60 arasında kalacağını tahmin ediyoruz. Tabii bu döviz kurlarının muhtemel yükselişleri karşısında iyimser bir beklenti bile olabilir. 
 
- Büyüme hızının %3’ten daha aşağıda gerçekleşeceğini söylemek de sanıyorum gerçekçi olacak. 
 
- İşsizlik oranlarının daha uzun süre çift hanede kalacağı hatta %13’e kadar ulaşabileceğini de gözardı etmemek lazım.
 
- Faizler şu aşamada baskılansa bile, piyasada %30’un üzerine çıkacağını tahmin ediyoruz. Özellikle kaynak arayan finans kurumlarının ciddi bir fonlama maliyeti ile karşı karşıya kalacağını söyleyebiliriz. Bu durumda Merkez Bankası’nın politika faizini tekrar indirerek, bankalara bir rahatlık sunması ihtimalini görebiliyoruz. Politika faizlerinin düşmesinin; hem bankaların TCMB'den kaynak kullanım maliyetini hem de kredi kartı kullanıcılarının yükünü hafifleteceğini daha önceki tecrübelerden anladık.

Merkez Bankası faizleri düşürebilir...

Ancak düşük fonlama maliyeti ve düşük faizli kredilerin döviz alımlarına yönelmesine engel olurken ve mal-hizmet piyasasında enflasyon oluşturmasını engellemek söylendiği kadar kolay değil. Bir yandan efektif talebin düşmemesi için kamu harcamaları emisyon marifetiyle devam edecek, diğer taraftan vatandaşın talebi canlı tutulacak ancak, vatandaşların ya da kurumların piyasadan döviz alıp sistem dışına çıkmalarına müsaade edilmeyecek. Bu durumda kambiyo rejiminin ve para politikası uygulamalarının daha da rijit hâle geleceğini bekliyoruz. İhracat, turizm ve diğer döviz kazandırıcı faaliyetlerde yavaşlama başladığı zaman döviz piyasasını kontrol etmek, tercihten çok mecburiyet hâline gelecek gibi gözüküyor. İhtiyaçların kaynaklar üzerinde bu kadar baskı kurması neticesinde mecburen idare daha da merkeziyetçi bir şekilde piyasaları yönetmek isteyecektir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi her an kriz oluşan bir yerde yöneticiler sürekli olarak radikal tedbirler almak durumunda kalırlar. Depremden önce de böyleydi, depremle beraber bunun artacağını görmek mümkün. Hükûmetin bundan sonra hem dış politikada hem iç politikada hem de ekonomide son derece dikkatli adımlar atması gerekiyor. Ayrıca, bu üçlü sacayağından bir tanesinde sıkıntı olduğu zaman diğerlerine sirayet etme ihtimali de var. Dolayısıyla bir tanesiyle ilgilenip diğerlerini beklemede bırakmak mümkün değil. Buradan hareketle kırılganlıkların farkında olup ona göre adım atmamız gerekiyor. Merkez Bankası rezervleri, cari açık, kamu açıkları, depremin maliyeti, enflasyon ve kaynak yetersizliği yan yana geldiğinde ne kadar zor bir süreçte olduğumuz çok daha net ortaya çıkmakta. Böyle bir süreç gerginlikle yönetilemez. Sakin ve barışçıl olmakta fayda var...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.