Parayı harcarken hayatı harcamayalım!.. 

Sesli Dinle
A -
A +

Değerli dostlar. Deprem ile alakalı ne kadar yazsak, ne kadar anlatsak az. Fiziki enkaz belki kalkar ama içimizdeki enkaz uzun süre kalkmayacak. Bazen gözlerimiz dolacak, boğazımız düğümlenecek, konuşmak yerine susmayı yeğleyeceğimiz anlar olacak. Ve hiç unutmayacağız... 

 

Elimden geldiği kadar, sizlerin hayatının finansal bir enkaza dönmemesi için de yazıp çiziyorum. Her şeyi bildiğini söyleyenler var etrafımızda. Zengin olduğu için her şeyi doğru yaptığını düşünen de çok. Ancak, beş dakika sonra bile ne olacağını bilmediğimiz dünyada kimsenin hiçbir şeye hazırlıklı olmadığını son yaşananlar bize bir kez daha gösterdi. Dolayısıyla temel öğretileri bir kez daha hatırlatmakta fayda var. 

 

Yaşa göre tasarruf ve yatırım davranışlarının değiştiği herkesin malumu. Tüm analizler 18-35 yaş arası neslin tasarruf birikiminde zorlandığını ama para ve sermaye piyasalarında yüksek hacim gerçekleştirdiğini, 35-70 arasında ise tasarruf bilinci yükselirken işlem hacminin düştüğünü bizlere gösteriyor. 

 

Mevduat sahipliği ya da altına yatırım yapmak gibi davranışların riskten uzak kalmak isteyen orta yaşın üzerindeki bireylerin eğilimi olduğu gözüküyor. Âdeta "yaşlılığa hazırlık" süreci olarak da adlandırılabilen, risksiz enstrümanlar ve taşınmazlara yatırım yapma süreci üzerine gözlemimi paylaşmak istiyorum.

 

"Hazıra dağ dayanmaz" derdi Rahmetli Erdoğan Alkin Hoca. Oldukça haklı gerekçeler ve tecrübelere bağlı söylenen bu sözün "aman sakın para harcama" anlamına gelmediğini belirterek başlamak istiyorum. Bundan yıllar önce bir alışveriş merkezindeki dükkânda şöyle bir tabela görmüştüm:

 

"Parayı saklamak kolay, zevkine harcamak hünerdir." 

 

Bireyleri harcamaya teşvik edermiş gibi gözüken bu yazının arkasında bence ciddi bir felsefe yatıyordu. İktisat teorisinde iki tane önemli kuralı bize hatırlatıyordu aslına bakılırsa:

 

- Tatmin duygusu oluşturmayan harcama rasyonel değildir.

 

- Gelir arttıkça tasarruf eğilimi de artar.

 

Yaşlandıkça harcamadan çok tasarrufa meyletmenin arkasında "artık benden geçti, beni pek az şey tatmin ediyor" duygusundan çok, emekli maaşından başka sabit geliri olmadığından dolayı tasarruflarının erimesinden korkmak mevcut. Pek de haksız değil bu eğilimde olanlar. Örneğin elindeki tasarrufla 2012 yılında hisse senedi almış bir kişi belki TL olarak ciddi para kazandı ama döviz olarak olduğu yerde saydı. Hâl böyleyken, Avrupalılar gibi emekliliğinde yurt dışına seyahat etmek isteyenler oldukça zorlandı. Zorlanmaya da devam edecek.

 

Sadece bu değil, Türkiye'de varlıklar, borçlar, satışlar, kâr-zarar, taşınır ve taşınmazlar döviz cinsinden ifade edildiği için, önünde sonunda genç ya da yaşlı herkes kendini ulusal paranın değer kaybına karşı korumak için ciddi bir çaba içinde. Şu an emekli olanlar veya şimdiden emeklilik planı yapanların bu makûs talihinin kısa vadede değişeceğine dair bir inancı yok ise, onların tasarruflarını döviz cinsinden tutmalarını ya da dövize endeksli şekilde değerlendirmelerini doğal olarak karşılamak lazım. Ancak tavsiyem, rekor seviyeye yükselince değil, sakinleştiği zaman denesinler.

 

 

 

Satın alırken kazanırsınız, satarken değil...

 

 

 

Yaşlanmaya doğru gayrimenkul edinmenin de oldukça revaçta bir uğraş olduğu anlaşılıyor. Yani kışın şehirde yazın ise denize yakın bir yerde belki de ağaçların arasında huzur içinde vakit geçirilecek bir yuva için 40-45 yaşından sonra bireylerin arayışa başladıklarını görüyorum. Burada dikkat edilecek husus "satarken değil satın alırken kazanmak" prensibine uymak. Yani metrekare fiyatı ile taşınmazın konumu, özellikleri ve gelecekte çevresinin ne durumda olacağı önemli. Türkiye'de boş arazi bulmak elbette zor ancak, ille de toprağa yatırım yapmak isteyen var ise, mümkün olduğu kadar esnek karar almayı sağlayacak şekilde davranmalılar. Başkalarının uygun görüp gerçekleştirdiği projelerden çok, kendi sahip olduğumuz arazinin üzerinde kendi beklentilerimize uygun imalatlar yapmak daha doğru bir yaklaşım olacak. 

 

Tabii taşınmazın sosyal faydayı büyütecek şekilde değerlendirilmesi de fiyatını artıran bir davranıştır, unutmayalım. Bir gün satmayı düşündüğümüz taşınmazı sadece kendi alışkanlıklarımız ya da gördüğümüz doğrultusunda değerlendirdiğimiz zaman talep edeceklerin sayısını kendi ellerimizle azaltmış oluruz. Bu sebeple taşınmazların içine yapacağımız "kişiye özel" yatırımlar bir süre sonra geri dönmeyecek harcamalar hatta israf hâline dönüşür. İhtiraslar ile ihtiyaçlar arasındaki çizgiyi doğru yerden çekmek gerekiyor.

 

Benzer durum taşınır mallar için de geçerlidir. Yaşlandıkça kişiye özel talepler artmakla birlikte, konforun öne çıktığı tasarımlar paramızın karşılığını vermektedir. Satın aldığımız bir otomobilin ya da aracın içine toplam değerinin %10'undan fazla yatırım yapmış olmamız, yıllarca çalışıp kazandığımız kaynağın doğru kullanılmaması anlamına gelir. Konfor ve güvenlik haricinde, ki bunların da bir sınırı vardır, yapılan her masraf delik kovadan akıtılan su gibi gider. Bu aralar pandemi şartları araçların fiyatını yükseltmiş olsa da bir süre sonra piyasa sakinleştiğinde elimizden çıkaramayacağımız kadar masraflı varlıklarla baş başa kalabiliriz. Bunu da aklımızdan çıkarmayalım. 

 

Elbette yukarıda bahsettiğim konular tasarruf edecek mecali olanlar için derlendi. Tasarruf edecek fırsatı bulamayanlar için de elbette bazı önerilerim olacak. Yazılarımı takip edin, fırsat buldukça anlatacağım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.