Telefonla bayram mesajını sevmiyoruz. Bayram sevinci ziyaretle paylaşılırdı. Uzaktakiler tebrik kartı yazarlardı. Onların bir çoğu edebiyat şaheseridir. Manzaraları müstakbel koleksiyon malzemesidir. Kayboldular. Telefon denen namert, mektup gibi güzelim kartları da katletti. Kimin yaptığı yanına kâr kalmış ki!.. Mektubun ahı, telefondan yine telefonla çıktı. Konuşmaların yerini kargacık burgacık harf ve işaretler aldı, neymiş mesaj. Her alanda böylesine tasarruflu davransak dünyanın en zengin milleti oluruz. Mürekkebin muhabbeti gibi, seslerin sıcaklığı da uzaklaştı. Teknolojideki her keşif, bir veriyor on alıyor. Dostlar, sevenler, sevdiklerimiz sağ olsunlar birçok telefon mesajı, e-posta, birçok kart geldi. Bunlardan biri farklıydı. Bir bakan, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, iç dünyasını, dünkü çocukluğunu bir karta sığdırdığı duygularla o kartı yolladığı insanlarla paylaşıyor. Okumuş üniversite hocası olmuş, siyasete girip bakan olmuş fakat içindeki o zenginlik onunla gezmiş Materyalist ve kozmopolit tuzaklara düşmemiş. Satırlar bunu diyor. Yasak savan iki kelime değil, bir mektup kâğıdının ortadan katlanmış şeklinin sağında doyurucu cümlelerle tebrik ve temenniler, diğer tarafta yazıldığı güne nazaran yaklaşmakta olan bayramla dün arasında kelimelerin çizdiği ebemkuşağı manzaralar. Siz de aynı kanaatte olur musunuz? Sadece tırnak içine aldığımız iki kelimeye müdahalemiz var. Bir bakın bakalım, bu satırlarda sizin dünyanız da ışıldıyor mu? "Bir kez daha çocukluğumuzun 'hatıra'larına geri döneceğiz, boş arsalarda kurulan atlı karıncanın coşkusunu, ipin üstünde korkusuzca şarkı söyleyen cambazın heyecanını bir kez daha yaşayacağız kalbimizde. Elimize sıkıştırılan harçlıklarımızı nasıl harcayacağımıza ait muhteşem planlar yapacağız. Bir avuç renkli bilyeye ya da kenarları özenle işlenmiş beyaz mendilin içindeki mis kokulu lokumlara odaklayacağız tüm dünyamızı... Baş ucumuzda sakladığımız eşyalarımızı son bir kez daha kontrol edeceğiz sabah ezanında; yerinde duruyorlar mı diye. Pamuk elleri götürürken alnımıza, başımızı okşayan şefkatin sıcaklığını, yüreğimizin en derin yerinde hissedeceğiz. Bizi biz yapan değerleri, bizi birbirimize bağlayan geleneklerimizi bir kez daha hatırlayıp bir kez daha dört elle sarılacağız 'hayat'a. Olmayanları oldurmanın, kimsesizleri sevindirmenin derin mutluluğunu duyacağız birlikte. Bir bayrama daha iç huzuruyla ulaşmanın keyfini süreceğiz." Yer yer mensur şiir lezzetinde satırlar. Bir bakan bunları ne zaman yazabilir? İşte fark orada. İçimizden biri olunca, müşterek dünyadan gelince yazılıyor. Bir avuç bilye, mis kokulu lokumlar, sabah ezanında ayakta olan çocuklar, öpülen pamuk eller, çocukların başını okşayan şefkatli yetişkinler. Yokluk, yoksulluk zamanlarının çocukları, bugün vali, hoca, bakan, milletvekili. Onların dünyasında fakirlik vardı, şükürsüzlük, tatminsizlik, doyumsuzluk, bencillik yoktu. Çocukların kavuştukça kaybettiğini görüyor musunuz? Cümle anlaşılmadıysa kabahat mesajlarda.