Heybe heybe problem

A -
A +

Geçen hafta Marmara Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın iftarından sonra din adamları arası diyaloga şahit olduk. Vakıf, Türkiye'deki gayrı Müslim bütün dini temsilcileri getirdiği gibi yurt dışından da haylice katılımcı vardı. Her ne kadar adına "dinler arası diyalog" deniyorsa da gerçekte bu, din adamları arası diyalog. Patrikler, hahamlar ve Diyanet Başkanları bir aradaydı, görüş alışverişinde bulunuyorlardı. Dinler arası diyalog tabiri yanlıştır. Bütün semavi dinler vahye dayanır. Her semavi dinin nihayetinin İslamiyet olduğu hatırlanırsa bir müessesenin kendi kendisiyle diyalogu olamaz. Hatta şu kadarını söyleyelim. Yurt içi ve dışından konuşan yabancı din adamları İslamiyet hakkında fevkalade hürmetkâr ifadeler kullandılar. Heybeliada Ruhban Okulu orada dile getirilmedi. Yalnız eski Diyanet İşleri Başkanı dolaylı biçimde ifade etti ve destek oldu. Bu mesele, şu günlerde giderek artan bir yoğunlukla gündemde. Aslına bakarsanız hiçbir zaman da gündem harici kalmadı. Nedendir bilinmez Türkiye Cumhuriyetini bazen işte böylesine işlerle uğraştırıp onu problem olarak ayağına bağlamaktalar. Patrikhane'den, Heybeli Ruhban Okulundan, iki tane eski kiliseden ne korkumuz olabilir? Neden olsun, niye olsun? Biz bu kadar mı zayıfız? Her gayrı Müslim vatandaş vatan haini mi? Şu tarihi hakikati bir kere daha yazalım. Aslında bu ibare, Sultanahmet Meydanında mermere kazınacak kadar değerli. Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- askerlerini daha ilk savaşa gönderirken onlara şu nasihatte bulunmuştur: -Kadınlara, çocuklara, yaşlılara, din adamlarına ilişmeyiniz!.. Din adamına neden ilişilmeyecek? Bir dini temsil ettiği için. İlişme bir yana Osmanlıda Patriğin dahi protokolde bir rütbesi vardı. Bir kısım vatandaşımız eskiden beri farklı dindendir. Devlet, onlara köstek olamaz. Okulunda dinini dilini öğrenecekse biz neden ürküp çekinelim. Üstelik Patrikhane Ortodoksluğun merkezi olduğu için elimizin altında büyük bir manevi imkân var demektir. Heybeliye başka ülkelerden öğrenciler gelecekse onları tahsil sonrası memleketlerine Türkiye muhabbetiyle gönderemezsek bu bizim noksanlığımız olur. Mütekabiliyet esası gereği, Batı Trakya'da iyileşmeler istiyorsak burada da karşılığı yapılmalı. Üstelik Patrikhane, Heybeli gibi yerler üzerinde kendi elimizle Yunanistan nüfuzu tesis etmek hiç de işini bilir bir davranış değil. Neden Ankara değil de Atina? Hep kuru kuruya övündük. "Patrikhane, Fatih Kaymakamlığına bağlı bir yerdir, muhatabı Kaymakamdır" diye. Başkasının gözünde manevi büyüklük taşıyan kuruluşları küçümsemek, realiteyle ne kadar örtüşür? Onun için sadece orası değil, diğerlerinin de muhatabı Devlet Bakanlığı olsa ne ziyanı olabilir? İlla AB dayatacak ki çare bulunsun. Bu tamamen yanlış. Başkasının zoruyla değil, kendi takdirimizle cesur kararlar alabilmeliyiz. Kimse korkmasın. Böylesi adımları atmakla devletimiz bir şey kaybetmez. Kim din adamını nerede yetiştirirse yetiştirsin. Kanun çerçevesini çizer, çerçeveyi taşandan hesap sorulur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.