Başbakan Abdullah Gül, Köşkün de tasvibiyle bakanlar kurulunu açıkladı. Milli Eğitim, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Kültür Bakanlığı... gibi icracı bakanlıklar fevkalade isabetlidir. İsimler, ılımlı. Bir çoğu karizmatik. Bazıları devlet umuru görmüş. Bazıları genç ve kabiliyetli. Ahenkle çalışacak bir ekip. Bakanların şahısları için de ülkemiz için de hayırlı olsun. Örnek bir kabine bekliyoruz. İcraatları tarihe geçsin. Numaralı hükümetlerden olmasın. Ziya Paşayı hatırlayalım: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Onun için... Tek başına... İş başına diyordunuz. Tek başına iktidar oldunuz. Şimdi de sayın başbakan Abdullah Gül'ün dediği gibi "iş başına!" İsabetli icraatlarınızda yanınızda olacak, yanlışlarınızı ilk biz yazacağız... 70 milyonluk Türkiye'nin, 200 milyonluk Türk dünyasının, 1.5 milyarlık islam âleminin sorumluluğunu bir ân olsun unutmayınız. Türkiye tekrar dünya liginde Son 5 yıldır kendi içine kapanan ve adeta iki ayrı parçaya bölünerek parçaların birbiriyle dövüştüğü hırçın bir 3. dünya memleketi konumuna düşen Türkiye, 4 kasımdan bu yana yeniden dünya gündeminde. Ülkemiz, tekrar dünya ligine taşınıyor. Seçim sonuçlarıyla birlikte esmeye başlayan iç barış rüzgârı, şimdi dünya başkentlerinde de tesirini göstermeye başladı. Erdoğan'ın dünkü Atina performansı mükemmeldi. Oradan Avrupa Birliği ve dünyaya yerli yerince mesajlar verdi. Bir taraftan Ankara'da hükümet kurulurken diğer taraftan da komşularımızdan başlayarak dünya başkentlerinde AB ve dostluk operasyonları yürütülüyor. Zaten 363'ün ne demek olduğunu batılı hükümet adamları sür'atle okudular ve o sür'atle gücün sahibini davet için adeta birbirleriyle yarıştılar. Şunu herkes bilsin ki 3 kasım devletle milletin barıştığı sosyolojik ve tarihi bir vak'adır. İçerde barış, sulh-sükûn ve istikrar olmayınca sizi kimse yanında görmek istemiyor. Saat başı kavga eden bir komşunuz olsun ister misiniz? Manzaramız oydu ve herkes birbiriyle saat başı kavga etmekteydi. Buna da "politika ve devlet idaresi" diyorlardı. Hatırlanırsa seçimlerden sonra "marjinalliğin sonu" demiştik. Bu kadrolar, düşe kalka nihayet marjinalliğin zararını keşfedip orta yola yola yönelmişlerdir. Kimse "takıyye" gibi gülünç kuşkulara kapılmasın. Sayın Erdoğan'ın dün Atina'da verdiği mesaj anlamlıdır. Türkiye, İslam'la demokrasinin iç içe yaşayacağını isbat ederek aynı zamanda diğer İslam ülkelerine de örnek olacak ve bu suretle medeniyetler çatışması yerine medeniyetlerin diyaloğu başlayacaktır. Recep Tayyip Erdoğan'ın Yunanistan'a dönük olarak dedikleri de çok önemliydi: -Yunanistan'ı tarihi rakibimiz değil yakın komşumuz ve yarınki hedeflerimizde stratejik ortağımız olarak görüyoruz. Bu iki milletin ortak duygusudur. 2 Kasım Türkiyesi içte kavgalıydı. Daha evvelki Türkiye ise hemen bütün komşularıyla kavgalıydı. Şimdi bu hatadan dönülüyor. Onun için içerde bahar havası dışarıda yükselen itibar var. Demek ki oluyormuş. Her şey ikili temaslarda İngilizce konuşarak halledilir sanılıyordu. Recep Tayyip Erdoğan'ın İngilizce bilmediğine memnunuz. Böylece gittiği yere Türkçe'nin ses bayrağını taşıyor. Millet gülen genç yüzlere hasret kalmış. Tempo iyi. Onun için Kıbrıs çözülecektir. Çözülmeli de. Nitekim Tayyip Edoğan da müzakerelerin mutlaka başlayacağını haber verdi. Dikkat edilmeli. Müzakerelerden kaçan değil ona zorlayan tarafız. Keza dünya liginde koşturmanın bir neticesi olarak AB mevzuunda da çok büyük adımlar atılacaktır. 2003'te dönem başkanlığını yapacak Yunanistan'ın başbakanı Kostas Simitis AK Parti genel başkanını davetle kalmayıp yaptığı konuşmada aynı zamanda AB'ye girmemize destek olacağımızı da haber verdi. Erdoğan'ın şu sözleri, aynı zamanda Türkiye'nin temennisidir... -Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan AB'de birlikte yer alırlarsa bölge turizm merkezi olur. Dolayısıyla zenginlik.