Uzun yıllar aynı konuyu tartıştık. "Kürtçe televizyon yayını olsun mu, olmasın mı?" Mesele şimdi yine gündemde... Bu defa "nasıl yapılsın?" arayışı problem olarak karşımızda. Düşünceler, farklı. Ana dilde yayına dair kanunun çıkmasından sonra RTÜK bu yayının TRT tarafından realize edilmesi için bir yönetmelik yapmıştı. TRT uzunca süre yayına geçmediği gibi bir de geçen hafta sürpriz bir çıkış yaparak iptal dâvâsı açtı. RTÜK haklı olarak TRT'yi davranışından dolayı kınamakta. Başkan Fatih Karaca'nın dediği gibi yönetmelik çıkartılırken TRT dahil devletin bütün ilgili kurumlarıyla ortak karara vararak hareket edilmişti. O kadar zaman sustuktan sonra bu dâvâ neyin nesi? RTÜK haklıdır. Fakat TRT kaygılarında daha fazla haklı. Maksat ana dilde yayın ihtiyacına cevap vermek. Bu imkânın TRT üzerinden kullanılması iki bakımdan yanlış olur. Birincisi TRT kâfi vakit ayırsa dahi ilkeleri gereği disiplinli bir yayın yapacak, bu yayından hoşlanmayan muhatap kitleler, illegal kanallara teveccüh göstermeye devam edeceklerdir. Bu nokta çok mühimdir. Ana dilde yayın yapan iki kanaldan hangisi daha cazip olursa seyirci onu tercih eder. İkinci nokta ise resmi dil meselesi. Abdullah Gül'ün tesbiti çok yerindedir. Türkiye'de bir tek resmi dil vardır o da Türkçe. Devlet dairelerinde Türkçe'den başka bir dil kullanılamaz. Aksi halde o lisan veya lehçeye de resmiyet tanınmış olur. Onun için "ana dilde yayın" denen ve ağırlıklı olarak Kürtçe'nin anlaşıldığı bu imkânın özel tv'ler yoluyla gerçekleştirilmesi en doğrusudur. Üstelik daha fazla ticarî üslupla hareket edilir. Tek mahzuru 'ideolojik sapmalar olur mu?' kaygısıdır. En baştan itibaren her safhada hukuki tedbirler alınması mümkün.. TRT'nin suçlanması meselesine gelince. Yanlıştan dönmek fazilettir.