Leyla, Mecnun ve pozitivist paradigma

A -
A +

Bir arkadaşla Bebek tarafına gitmiştik. Sahilde dolaşırken arkadaş birden heyecanla “Leyla ile Mecnun!” diye bağırdı. Sonra telefonunu çıkarıp bir şeylere baktı ve “Evet, orası burası. Kesinlikle orası” diye heyecanla konuşmaya devam etti.

 

Ne olduğunu anlayamadım. “Hayırdır? Niye böyle heyecanlandın?” dedim.

 

“Burası Leyla ile Mecnun dizisinin çekildiği yer” dedi arkadaş. “İşte tam şurada İsmail Abi denize doğru el sallıyordu. Mecnun işte tam şu bankta oturuyordu.”

 

Benim için sahilin diğer bölgelerinden hiçbir farkı olmayan bu alanda yarım saat heyecanla koşturdu arkadaş. Fotoğraflar, videolar çekti. O anda aynı mekânda, aynı manzaraya bakan iki kişiydik ama birbirimizden çok farklıydık. Geçmiş tecrübeler ve yaşanmışlıklar yaşanan anı ikiye bölmüştü. 

 

Arkadaş navigasyondan Erdal Bakkal'ın yerini bulmaya çalışırken, ben de Mecnun’un oturduğu banka sıfır duyguyla oturup, pozitivist paradigmanın insana dair meselelerde nasıl çözümsüz kaldığını düşündüm.

 

     ***

 

Bir dizi bile iki insanın mekâna yüklediği anlamı bu kadar ayrıştırıyorsa, insanı çözümlemek için yazılan formüllerin hükmü olabilir mi? Olamaz!

 

Çünkü insanlar da kelimeler gibi... Kelimelerin tek bir anlamı yok ve bulundukları bağlama göre anlam kazanıyor. İnsan da yaşanan her an kendi gerçekliğini inşa ediyor. Mizaç, tecrübe, genetik aktarımlar, hayat şartları, inançlar vs. birleşip insanı çözülmesi zor bir karmaşa hâline getiriyor.

 

Eğer değerleri, metafiziği ve inancı çerçevenin dışında bırakıp bir hayat görüşü oluşturmaya çalışırsanız, o görüş bir türlü oluşmuyor. Ruha bir türlü ulaşamayan materyalist zihniyetin ruhsuz ve donuk cümlelerinde, hep bir anlatım bozukluğu oluyor.

 

O yüzden insanlar için kullanım kılavuzu yazmak mümkün değil. Çünkü değerlerden soyutlanmış mekanik bir yaklaşım, insanı çözümlemekte aciz kalıyor. Makine metaforuyla insanı sanayileştiren zihniyet de işte bu yüzden kavramların başına getirilen post veya neo ekiyle sürekli güncelleniyor.

 

Post pozitivist, postmodern, neoklasik, neoliberal vs...

 

Sonuç olarak da bütün kuramlar “durumsallık” başlığı altında netlikten soyutlanıp, flu alanda bırakılıyor. Yani bütün evreni zihnine ve kalbine sığdırabilen insana, dünyanın en büyük laboratuvarları bile dar geliyor.

 

     ***

 

Eğitim de merkezinde insan olduğu için kuramlara sığmakta zorlanıyor ve “hâlden anlama sanatı” olarak tarif ediliyor artık. Hâlden anlamak için de göz göze bakmak, iletişim kurmak ve insanların hikâyelerinden haberdar olmak lazım. Hikâyesini bilmediğiniz bir insanla ilgili yargıda bulunmak, doğuştan kör birisinin renkleri anlaması kadar zor.

 

Bu durumda eğer çocuk eğitimiyle ilgili şimdiye kadar yazılıp çizilmiş her şeyi ezberlerseniz, sadece bilgi sahibi olursunuz. Duruma göre hangisinin uygun olduğuna karar verebildiğiniz anda da iyi ebeveyn olursunuz. Buna karar verebilmek için de önce çocuğu tanımak lazım.

 

“Ebeveyn çocuğunu zaten tanır” demeyin sakın! Birçok ebeveyn çocuklarıyla doğru dürüst tanışamadan yaşlanıyorlar maalesef. Benim Bebek sahilinde yaşadığım şaşkınlığı, anne babalar sürekli yaşıyor. Modern hayat insanla bilgi arasındaki mesafeyi kısaltırken, insanla insan arasındaki mesafeyi giderek açıyor çünkü.

 

Eğer çocuğunuzu tanıyamadan bin tane kitap da okusanız, yazılı ehliyet sınavından tam puan alıp direksiyonda kalan sürücü adayı gibi olursunuz. Çünkü motorun bütün aksamını bilmek, aracı geri geri park ederken hiçbir işe yaramaz. Kaldırıma toslayınca, yol almak için direksiyon başında daha çok vakit geçirmek gerektiğini anlar ve “En iyi teori, pratiktir” sözünü hatırlarsınız.

 

Bebek sahilinden pozitivist paradigmaya geçiş ve çocuk eğitiminden motora zıplayış biraz garip oldu, farkındayım ama yazı öyle aktı işte.

 

Ramazan ayındayız. İdare edin artık.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Murathan31 Mart 2024 06:21

Harika bir yazıydı..kaleminize yüreğinize sağlık