Los Angeles’ta çıkan yangınlardan sonra yaşanan tartışmaları takip ettim biraz. Bir yanda Amerika’da alevler yükselirken içindeki ateş sönen bir grup var. Bunlar “Oh olsun!” diyerek seviniyor. Diğer taraftan bir grup da yangına sevinenleri eleştiriyor.
Amerika’da çıkan yangına bir insan niçin sevinir? Amerika’yı suçlu gördüğü için elbette. Peki Amerika’yı zihninde suçlu ilan eden birisinin sevinmesi normal mi? Bence normal. Cinayetle yargılanan birisinin hapse girmesine sevinmek ne kadar normalse, bu da o kadar normal.
Peki sevinenlere kızanlar niçin kızıyor? Orada masum insanlar ve hayvanlar zarar gördüğü için. Bu normal mi peki? Bence bu da normal.
Peki anormal olan ne? Kullanılan argümanlar elbette. Tartışmaları okuyorsunuz ama taşlar hiç yerine oturmuyor. Çünkü konu o kadar derin ki taşların dibe varması çok uzun sürüyor.
***
Bu tartışmalarda beni kızdıran şu oldu. Bir kesim “Allah’ın adaleti” diyerek paylaşım yaparken, diğer kesim yangının çıkış ve yayılma nedenlerini bilimsel kavramlarla anlatarak bu yorumlara tepki gösteriyor. İyi de ne alakası var? Bir şeyin nasıl olduğunu anlamak, niçin olduğunu anlatmaya yeterli veri sağlayabilir mi?
Modern bilim paradigmasının yaptığı şey de bu zaten! İnsanları sebeplerin sonuçları yaptığına inandırmaya çalışıyor. Newton fiziğinden güç alarak Yaratıcı fikrini denklem dışında tutmak için nedensellik ilkesine sarılıyorlar. Ve bunu yaparken inanç sahibi insanlara tepeden bakan bir tavır içine giriyorlar.
Bir hadise dinlemiştim. Bir köylü uzun bir kuraklıktan sonra yağan yağmura çok sevinmiş ve ellerini açıp “Bize bu nimeti bahşettiğin için şükürler olsun Ya Rabbi!” diyerek dua etmiş. Bunu gören başka birisi de “Ne nimeti ya?” demiş. “Atmosferik su buharından yoğunlaşan ve daha sonra yer çekiminin etkisiyle düşen su damlacıkları bunlar.”
“Nedensellik ilkesi” de zaten her olayın bir nedeni olduğu ve aynı şartlar altında aynı nedenlerin aynı sonuçları doğuracağını iddia eder. Daha doğrusu ederdi çünkü kuantum fiziği Newton’a zarif bir çalım atarak pozitivistleri ofsayta düşürdü. İtirazlar olunca hakem VAR odasını işaret etti. Şimdi herkes tedirgin bir şekilde kararı bekliyor.
***
Picasso tarafından yapıldığı söylenen bir tabloyu düşünün. Ressam bu tablonun hiçbir yerinde yok. Gözükmüyor, hissedilmiyor. Sadece birileri bize bu tabloyu Picasso’nun yaptığını söylüyor. Biz de inanıyoruz.
Şimdi birisi “Bu tabloyu kim yaptı?” diye sorsa, sadece fırça tekniklerini ve boya karışımlarını anlatarak cevap verebilir misiniz? Tablonun ortaya çıkmasını sağlayan sebepler, ressamın kim olduğuna dair ihtiyaç duyduğumuz bilgiyi verebilir mi?
İşte materyalist bilim bize “Tablonun kim tarafından yapıldığını boş ver. Biz nasıl yapıldığını çözdük. Sana onu anlatacağız” diyor. “İyi de kim yaptı bunu kardeşim?” deyince de ortalığa derin bir sessizlik çöküyor.
***
Sonuç olarak “Evrendeki her şey tabii sebeplerle, kendi kendine ve tesadüfen oluyor” argümanı çok fena çatırdıyor. Çünkü inancın karşısına konumlandırılan bu pozitivist bakış açısı varoluş hakikatini kuşatacak hacimde değil.
İnanan insan “Dünyanın yörüngesi güneşe daha yakın olsaydı yanardık” diyor ve bunu Allah’ın bir hikmeti olarak görüyor. İnanmayan insan da “Mevcut şartlar elverdiği için dünyada yaşam biçimleri oluştu” diyerek buna karşı çıkıyor. İşte bu iki görüş arasındaki ilişkiyi kavrayabildiği zaman da insan hakikatle kucaklaşıyor.
Bu durumda Amerika’da yaşanan yangına “Alma mazlumun ahını” kıvamında yaklaşanları eleştirmek için, “Rüzgâr çok hızlı esiyor, ahla vahla ilgisi yok bunun” denmez. Onun yerine “Eğer mazlumun ahı aheste aheste çıkacaksa, rüzgâr da elbet hızlı eser” demek gerekir.
Salih Uyan'ın önceki yazıları...
Gecenin bu vaktinde teşekkürler. Hoş, hafif fakat, zarif vurgular. Elinize sağlık.
Zararlarını karşılamak için nereyi işgal edecekler kim bilir?!
“Eğer mazlumun ahı aheste aheste çıkacaksa, rüzgâr da elbet hızlı eser” demek gerekir. Yorum çok güzel.