‘Kalemlerim kaliteli ve ucuz'

A -
A +

Her akşam, okullar dağılır dağılmaz herkes bir istikamete giderken, ben de bir köhne dükkanın ardiyesinde duran çantamı kaptığım gibi, vapura yetişir ve kendimi Harem Otogarına atardım. İlk işim, boynumdaki kravatımı çıkartıp çantama koymak olurdu. Artık sıradan bir işportacı olarak o otobüs senin bu otobüs benim dolaşırdım seyahat acentelerinin önünde yolcu alan otobüslerin içini. -Tükenmez kalem!.. Lazım olur abilerim... Tükenmez kalem... Dört tanesi beşyüzbin lira... Tükenmez kalem... O esnada arkalardan yetişen muavin, beni en ağır hakaretlerle aşağı kovalar, bir sille tokat yapıştırmadığı kalırdı... Ama ne yaparsın, o da müşterisinin rahatsız edilmesini istemiyordu. Belli ki otobüsün kaptanı da onu azarlıyordu. Muavinlerle köşe kapmaca da olsa, gece saat 23.00'lere kadar kalemleri yolculara satar geçimimi temin edecek ilave paramı tedarik ederdim... Akşam evime giderken de, minik kızıma bir çikolata veya bisküvi almak için hemen yanıbaşımızda bulunan kuruyemişçiye uğrardım. Kuruyemişçi Kastamonulu Şafak isminde bir kimseydi. Ben ne zaman içeri girsem, ayağa kalkar izzet ve ikramda bulunurdu: -Buyurun öğretmen bey. Nasılsınız? -Sağolun iyiyim. Sen bizim kıza yine bir çikolata ver bakalım. -Nasıl gidiyor işler. -Eh çok yorucu da olsa yapıyoruz ne yapalım. -Ama sizin eğitiminizi alan öğrenci şanslı hocam. -Yok canım. O kadar da değil. Kuruyemişçinin çocuğu da benim sınıfımda öğrenciymiş. Bunu neden sonra öğrenmiştim. Meğer o bakımdan benimle çok ilgileniyormuş. Çocuğunun velisi olarak hanımı gelip gittiği için, kendisiyle tanışmamız o zamana kadar mümkün olmamış. Tanıştıktan sonra da sohbetimiz daha bir koyulaşmıştı. Her gün gece yarısı aynı saatlerde ona uğradığımı merak etmişti bir gün. Ben de kendisine ister istemez yalan söylemiş ve demiştim ki: -Bazı öğrencilere akşamları kurs veriyorum da o bakımdan geç geliyorum böyle. Akşamları okul çıkışından sonra Harem'de kalem sattığımı adamdan gizlemiştim ister istemez. Mesleğe gölge düşerdi çünkü. Bir eğitimci olarak kol kırılır yen içinde diyerek, gerçek halimi veliye bildirmemeliydim. Yine bir akşam kalem satışımı yaptım, kuruyemişçiye geldim. İçeriye girdiğimde bir müşteri daha vardı. Kuruyemişçi Şafak beni görünce yine her zamanki gibi hürmetini yerine gektirmek istedi: -Oo hocam buyurun. Biz de beyle memleket kurtarıyorduk işte. -Yaa, öyle mi. Sohbetiniz bol olsun. Bu arada, içerideki adamın bana bakışları değişti. Beni tanımak istiyor gibi bakıyordu. Yüreğim cızz etti. Ama yapacak bir şeyim yoktu. Ama adam tanımıştı nasıl tanımışsa. Başladı benimle konuşmaya: -Siz Harem'de kalem de satıyorsunuz değil mi? -?.. -Evet evet. O akşam Ankara'ya yolculuk yapıyordum. Sizden kalem almıştım. Gerçekten çok da işime yaradı. Hatta varsa bana beş takım daha verin. Kalemleriniz çok kaliteliymiş... Ne yapacağımı şaşırdım. Ama nihayetinde yaptığım iş ayıp değildi ya. Suç da değildi. Üstelik bir takım kalem için on otobüse inip çıktığım oluyordu. Beş takım kalem satacaktım. İster istemez çantamı açtım. Kuruyemişçinin bana nasıl baktığının farkında bile olmadan beş takım kalem çıkartıp verdim. Çocuğumun çikalotasını da alarak ayrıldım... Ertesi akşam kuruyemişçiye uğradığımda bir enteresandı Şafak'ın hali. O beni ayakta karşılayan adam gitmiş, sanki beni hiç tanımayan bir kimse gelmişti. Gerçi "Buyurun hocam" demişti demesine ama gelin de görün halini. Daha acısı, üç gün sonra onun çocuğunun sınıfıma gelmediğini fark ettim. Sorduğumda başka sınıfa kaydırıldığını öğrendim. Müdür beye gidip sebebini soracaktım. Son anda hatırıma geldi olaylar zinciri. Tabii ya, kuruyemişçi Şafak bey, çocuğunu bir öğretmene emanet etmek istiyordu. Ama çocuğunu akşamları Harem'de otobüslerde kalem satan bir "işportacı"ya vermişti farkında olmadan.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.