"Anne bir şans daha istiyorum!.."

A -
A +

Berber de çırak bulmaya ne hevesliymiş. İki ay boyunca çocuğuma neredeyse bir işkence yapmadığı kaldı. İtip kakmalar, hakaretler, küfürler bini bir para... Sanki bizim adımıza o ceza veriyordu. Cezası neydi çocuğumun? Karnesinde 11 zayıf getirmek... Başka? Bir de "Ben okumayacağım" diye söylemek. Sen tut "madem okumadı bunu hak etti" diye böyle bir ustaya çocuğu pârelettir. Dedim ki babasına: -Berber çırağı olsun ama başka bir ustanın yanında olsun. Memlekette başka berber mi yok? Babası gitmiş başka berber ustayla görüşmüş. İki ay sonra yeni ustasının yanında başladı. Bakın şimdi o çocuğun geldiği hale? Yeni ustası iyi bir insandı. Hem ezmiyor hem sanatı öğretiyordu. Oğlum çıraklık kursunu tamamlayıp kalfalık belgesini almıştı. Biz "berber olmaya az kaldı" derken baktık fikrini değiştirmiş: -Anne ben okumak istiyorum. -Bu da nereden çıktı şimdi? -Ehliyet almak için bile lise mezunu olmak gerekiyor. Liseyi bitirmem lazım. -Peki, sen bilirsin dedik. Onu da kabul ettik. Çıraklık okulu bitince, liseyi bitirme hevesi düşmüştü içine. O zaman anladım ki bir insanın bir şeyi kendisi istemesi lazım. 11 zayıfla karne getiren çocuk liseyi bitirmişti hiç aksatmadan. Biz zannediyoruz ki lise bitince berber ustalığına kaldığı yerden devam edecek. Demesin mi "Üniversite okuyacağım!.." Hepimiz güldük geçtik. Bu mu üniversite okuyacaktı? Ama o şaka yapmıyordu. Ciddiydi. Kendini ısrarla dershaneye yazdırttı. Hiç olacak bir şey değildi ama madem çok istiyor olsun, dedik. Sınava girdiğinde çok az bir puan almıştı. Babası dedi ki: -Oğlum bu böyle olmaz. Dershanelere para harcayıp durma. -Anne bir şans daha verin bana ne olur... Bak bu son, diye yalvardı. Allem ettik kallem ettik, biraz abisi verdi, biraz ben mutfak parasından kestim. İkinci sene de gitti kursa. İkinci sene yine hazırlandı. "Yalnız bu son" dedik hepimiz. -Tamam, dedi Ve ikinci sene sınava girdi. Sınavdan çıktığında aradım. Delirmiş gibi ağlıyor, "Anne ben bittim mahvoldum. Sorular yetişmedi" diyordu. Telefonu kapattıktan sonra hıçkırıklara boğulmuş. Kimse tutamıyormuş. Kendini arabaların altına atıyormuş. Yanında amcasının oğlu vardı o anlatıyor: "Bu benim son hakkımdı! Ama okuyacaktım ben, okuyacaktım!.." Hıçkırıklara boğulan sesini telefonda duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Aman Allah korusun gazetelerde, televizyonlarda ibretle izliyor, okuyorduk. Ya bu üzüntüyle kendine bir şey yaparsa? Hemen ağabeyini aradım: -Yetiş Behlül. Yasin'in sınavı iyi geçmemiş. Kafayı yemiş yetiş oğlum, dedim. Ardından diğer abisi Âdem'i de gönderdim. İkisi koluna girmişler. Teselli ede ede eve getirmişler. Geldi ki çocuğun gözyaşı yüzünü yıkıyor. Öyle iki gün gece gündüz ağladı: -Anne ben okuyacaktım. Hayallerim vardı. Ben okuyacaktım. -Yavrum, dedim. Sen bu kadar istiyorsan ben seni yine dershaneye yollarım, hiç üzülme. Böyle söyleyince gözleri ışıdı: -Ciddi misin anne? Sahi bir şans daha verir misin? -Yollarım tabii... Bizim gibi, emeklilikten başka geliri olmayanlar için üç sene dershaneye çocuk göndermek zordu. Ama o an zoru moru düşünecek halde değildim. Bu sefer de dershane parasına Hatice Ablası katkı sağlayacaktı. Çok şükür evimizde çocuklarım hiç sözümden çıkmazlar. Bu defa onu kursa Hatice Ablası yolladı. Hakikaten azmi varmış. Çok şükür bu sene Coğrafya öğretmenliğini kazandı. Kırşehir'e gitti. Yeter ki insan istesin, azmin elinden hiçbir şey kurtulamazmış... > Güldane Can-Çorum Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.