Ünlü Psikiyatrist, sibernetik uzmanı, edebiyatçı, fotoğraf sanatçısı ve gazetemizin yazarıydı... 1997 yılında vefat etmişti. Beş gün önce, Tarık Zafer Tunaya'da İBB Kültür Müdürlüğü'nün ev sahipliği yaptığı, gazeteci yazar Hüseyin Sarıkoç'un yönettiği panelde anılmış, Prof. Dr. Süleyman Yalçın, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Ümit Şimşek, M. Nuri Yardım, Saadettin Kaplan, Rasim Cinisli, Prof. Dr. İsmet Nane, Dr. Ali Akben, Servet Kabaklı, Mustafa Miyasoğlu ve yazarımız İsmail Kapan, Songar Hoca'nın mesleki ve insani yönünü anlatıp hatıralarnı paylaşmıştı. Kızı Neslihan Songar Tezcan, babasının Türkiye Gazetesine yazdığı son makaleyi (ki o bir vasiyetnamedir aynı zamanda) okurken bir kez daha ağladım. O'nun hayranlarından biriydim. Bu vesileyle O'nunla ilgili bir iki anekdotumu paylaşmak istedim: Benim dedem Yemen'de şehit düşmüş. O yüzden Yemen hep içimde bir figandır... Yemen türkülerine gözyaşlarımı tutamam. Çok gece rüyalarımdadır. Bazen günlerce etkiler beni. 90'lı yılların başındaydık. Yine böyle bir rüyanın etkisindeydim. Öğrendim ki Ayhan Songar ve muhterem Hanımefendileri, Birlik Vakfı'nda Yemen izlenimlerini anlatacakmış... Nasıl sevindim. Hoca, Yemen'i anlatırken ben yine başladım ağlamaya... Bu duygular içindeyken o ara Reyhan Hanımı çağırdılar mikrofona. Geldi konuşacak ama ses çıkmıyor. Teknisyen falan geldi. Kontrol etti. Düğmeye bastı mikrofon çalıştı. Songar Hoca hemen eğildi ve nükteyi patlattı: "Bu bizim hanımın bana öylesine saygısı vardır ki, görüyorsunuz yanımda yüksek sesle bile konuşmaz!.." Nezih bir latifeydi. Gülmemek mümkün değil. Ama o kadar ağlar haldeydim ki, ağlarken gülmek, gülerken ağlamak gibi bir çapraz duygu yaşadım. Onu çok severdim. Vefat ettiği gün akşam eve geldiğimde küçük kızım içeri girer girmez: "Baba başın sağ olsun" dedi. Bu kadar yani... Türk Edebiyatındaki sohbetlerinde de çok enteresan şeyler anlatırdı. Dedi ki bir gün: "Sofularda bir ev tutmuştuk. Ev sahibi oda duvarlarına gazete ve çimento kağıtları ile yalıtkanlık yapmış. Niçin? Demiş ki: "Ben burada oturmayacağım. Belki kiraya vereceğim, belki satacağım. Ama kim olursa olsun kullanılacak bir ev olsun. Tanımadığı insanları dahi düşünen hoş bir zihniyet. Masraf da yapsa, insana insanlığa değer veriyor." Bunu anlattıktan sonra, devam etti: "Gel zaman git zaman ikimiz de doktoruz. Aktaköy'de bir ev aldık, taşındık. Hanım da hastalandı o sıralar. Üst kattaki komşular ise hayli gürültü yapıyor. Birkaç sabır... Derken bir gün kalkıp gittim. Durumu anlattım. "Biraz rica etsem" dedim. El kol hareketleri falan hiç umursamıyolar. Böyle bir iki kere daha ricada bulundum. O vakit bana dediler ki: -Bari sarayda otursaydın. Sana göre yaşamaya mecbur muyuz? "Merak ettim" diyor, hoca... "Bu insanlar kimin evladı? Bunların anaları babaları kim ola acaba? Araştırdım... İnanın kim çıktı biliyor musunuz? Çıka çıka o yıllar önceki Sofular'daki evi yapan adamın çocukları çıktı" demiş ve eklemişti: "Bazan âlimden zâlim, zâlimden âlim çıkıyor işte." Rahmetli Ayhan Songar Hoca, ehl-i salat bir insandı. Güzel bir insandı. Bu toprağın insanıydı. Hani rahmetli Ömer Öztürkmen Ağabeyin "Gözyaşı Medeniyeti" adında bir eseri vardır ya, işte bu medeniyetin farkına varmış bir insandı. Her ikisine de rahmet diliyorum... Şerif Aydemir-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00