Türk sinema tarihine baktığımız zaman 1990'lara kadar klasik bir üretim tarzı vardır. İyi kötü sinemalar ve sinemacıların bağlı olduğu film dağıtıcıları vardı. Fakat 1990 yılından itibaren bu üretim tarzı durdu. Çünkü 1987 yılında yabancı sermaye teşvik yasası çıkınca Türkiye'ye gelip şube açan büyük Hollywood şirketleri zaten sayıları azalmaya başlayan sinema salonlarının büyük bir kısmını satın alarak veya uzun vadeli kontratlarla kendine bağlayarak, Türk sinemasını tamamen ezdi. "Bundan sonra ne yapılabilir?" arayışı oldu. Bunun için, yine o yabancı dağıtım şirketlerine müracaat ederek onların sinemalarında oynayabilecek türde film üretmek yolu arandı. Bunun da şartı teknik ve kalite olarak o standardı tutturmaktı. O tarz film üretimi içinse kaynak lâzımdı. Bunu finanse edebilmek için de, Avrupa sinema fonundan destek arandı. Onlar da yeterli olmayınca, sanayici ve holdinglerden finans arandı. Fakat bunlar da sinemayı istenilen tarzda ayakta tutmaya yetmedi... Televizyonlar çıkınca... 1975'li yıllarda televizyon yaygınlaşınca, bu kez sinemanın yerini televizyon aldı. Aileler televizyon başında sinema ihtiyacını gidermeye başladı. O noktadan itibaren Türk sineması geleneksel çizgisini kaybetti ve aileler evine kapanınca filmciler, ailenin dışında sokakta gezen yeni bir kitleye, televizyonun veremediği şeyleri vererek ayakta durma çabasına girişti. Bunun sonucu olarak müstehcenlik ön plana çıktı. Sonra aşırı şiddet unsurları öne çıktı. İdeolojik unsurlar öne çıktı. Bir müddet sinema bunlarla ayakta kalmaya çalıştı. Ama sinemacıları bunlar da doyurmuyordu. 1990'lardan sonra yabancıların devreye girmesiyle, sinema iflas bayrağını çekti. Dizi filmler... Türk sineması çareyi, bu arada sayıları artan özel televizyonlara da müracaat ederek, televizyon dizileri veya video filmleri yapmakta buldu. Ancak dizi filmler, çok kolay tüketilen çok ucuza mal edilen, sanat ve estetik kaygısı olmayan çalışmalardı. Gerçi eskiden TRT döneminde çok kaliteli diziler de vardı. Ama bunun sebebi, TRT'nin Türk edebiyatından faydalanıyor olmasıydı. Şimdiki dizilerde maalesef bu da yok. Bugün bu endişe de kalmadı. Tamamen harcıalem konulara girildi... İlk film ilk başarı... Ben ilk filmimde ismimi duyurdum. Çünkü bir boşluğu doldurduk. Bir ihtiyaca cevap verdik. Benim ilk filmim 1970 yılında, Şule Yüksel Şenler hanımefendinin "Huzur Sokağı" adlı eserinden uyarlanan "Birleşen Yollar" adlı filmimdi. Türkan Şoray, İzzet Günay gibi popüler sanatçılar oynuyordu. Ama filmin asıl önemi, içerik yönünden bizim insanımızın aradığını vermesiydi. O güne kadarki filmlerde 1970'e kadar iki hakim zihniyet vardı. Birincisi, kozmopolit sinema anlayışı ki, Batının kapitalist zihniyetle çevrilmiş filmlerinin adaptasyonu hatta taklidiyle yapılan filmlerdi. 1960'lardan sonra ikinci bir zihniyet olarak Türk sinemasına yine Batı kültürünün bir ürünü olan Marksizm'in sanat anlayışını uygulayan taklitçi sistem monte edildi. "Toplumsal gerçekçi sinema anlayışı" diyorlardı ama öz itibarıyla birbirinden farkı yoktu ve Türk toplumunun tarihi gelişimine uygun olmayan filmlerdi. Üç dönemde otuz yıl Benim sinemacılık dönemimi üç grupta toplayabiliriz. Birinci dönem, 1970-75 arası. İlk sinema filmlerimi bu dönemde ortaya çıkartmak nasip oldu. İkincisi 1975-1990 arası TRT'deki çalışmam. Bu dönemde televizyon dizilerim ve filmlerim, Dördüncü Murat, Bir Adam Yaratmak, Kurtuluş gibi çalışmalarım oldu. Üçüncü dönem de TRT'den ayrılıp özel televizyonlara geçtiğim dönem. 30 yılı bulan meslek hayatımın, en iyi çalışmalarını TRT döneminde yaptığımı söyleyebilirim. Çünkü bir devlet kuruluşu olarak TRT'nin maddi imkanı Yeşilçam'a göre iyiydi. Bir de edebî eserlerin film olarak televizyona uyarlanmasına öncülük ediyordu. O dönemlerde Tarık Buğra'nın, Necip Fazıl'ın eserlerinden televizyona eserler uyarlamıştık. 1990'dan sonraki dönemlerde en büyük çalışmam, 'Kanayan Yara Bosna' idi ki, gerçekten Batı standartlarında teknik ve estetik açıdan Türk sinema tarihinin yaptığı en önemli çalışmalardan biridir. Medyanın rolü çok önemli Türk milletinin dayanışmasını çok beğeniyorum. Biraz zor harekete geçiyor ama bir defa harekete geçtiği zaman, en zor şartlarda bile mutlaka neticeye varıyor. Bu konuda medyaya büyük görevler düşüyor. Medya isterse istediği anda, kamuoyu oluşturabiliyor. Bunun geçmişte de birçok örneğini gördük. Demek ki medya istese, toplumu birçok konuda iyi yönlere de kanalize edebilir. Öyleyse toplumun bu hale gelmesinde veya düzeltilmesinde medyanın rolü çok çok önemli... Çakmaklı'dan bir hatıra "Kuruluş"un en güzel sahnesi Kuruluş dizisinin çekimindeydi... Isparta Aksu yaylalarında çadırlarımızı kurmuştuk. Orada çekeceğimiz çok önemli bir sahne vardı. Senaryoya göre, yaylaya göç sırasında bir yerde konaklanıyordu. Orada Kayı Boyları bir araya geliyor ve muazzam bir topluluk oluşuyordu. Ama bu büyük topluluğu oluşturmak için çok büyük bir sahne olması lâzımdı. Bir de çok sayıda figüran kadrosu gerekiyordu... Ben diyeyim, en az iki yüz, siz deyin beş yüz kişilik bir figüran grubu lâzımdı. "Allah'ım bu kadar çok insanı ben nasıl bulacağım?" diye uykularım kaçıyordu... Yine o yörede bulunup filmin çekiminde bize yardımcı olan, birkaç insana bu sıkıntıdan söz ediyordum... O gün sahne çekimi için gittiğimde bir de ne göreyim? Yayla insan kaynıyordu... Hem nasıl, atlar merkepler, çadırlar, kaplar kacaklar, testiler... Sanki yüzyıllar öncesinden Kuruluş esnasındaki oymaklar kalkmışlar filmin çekimine gelmişler... Önce şaşırdım. Şok oldum... Ardından sordum: -Kim bunlar? Nereden geldiler? -Efendim civar köylerde ne kadar insan varsa, hepsi geldi... -Ama nasıl oldu bu iş? Verilen cevap üzerine gözlerim doldu... Meğer, neslimizin bu topraklara gelişini, kuruluşumuzu anlatan böyle bir filmin çekiminin yapıldığını duyan, civardaki bütün köylüler "Madem bu film, bizim vatan oluşumuzun hikâyesidir, bizim de katkımız olsun" diyerek kadın, çoluk çocuk toplanıp, sabahın erken saatinde yola koyulup gelmişler. On bine yakın insan vardı... Öyle tabii bir manzaraydı ki, bunu hiçbir film şirketi parayla pulla sağlayamazdı... Bu sahneden oyuncular dahi çok etkilenmişti... O gün, sanat hayatımda unutamayacağım bir gün olarak hafızamda saklıdır...