Kocam askere gittikten sonra gelin olduğumu da unuttum. Sanki o eve halayık verilmiştim. Artık ağlayamıyordum da: Hemen, kocana mı hasret kaldın, ona mı ağlıyorsun, diyordu. İnsan kocasına hasret kalamaz mıydı? Ben kendi hâlime ağlıyordum. Doğacak çocuğum olmasa yaşamayı istemiyordum. O sene yüreğime bir köz daha düştü. Birlikte kaçmaya niyetlendiğimiz genç de kocamla birlikte askere gitmişti. Bir temmuz ayında askerde iken şehit haberi geldi. Al bayrağa sarılı tabutu köyün camisine götürülürken cümle âlem sokaklara döküldü de bir beni göndermedi kaynanam. Yüklü gelinsin. Bebeğe zarar verir diye. Onun ardından benim kadar yanan olmuş mudur bilmiyorum... İki hafta sonra oğlum Bünyamin'i doğurdum. Allah'ım nasıl da veriyor sevgisini. Bebeğim benim her şeyim oldu. Babasına benziyordu. Erkek bebek diyerek biraz olsun kıymet verdiler. Kocam askerde iken bir arkadaşıyla anlaşmış. Dönüşte şehirde ticaret yapacaklarmış. Asker yolu beklerken şimdi bir de gurbet yolu bekleyecektim. Yalvardım yakardım ama dinleyen kim? İki ayda bir, o da bir iki günlüğüne geliyor daha yüzüne hasret gidermeden çekip gidiyordu. İki seneye yakın askerlik üç sene de gurbet, beş sene kaynana kahrı çektim. İkinci oğlum Mehmet'in doğumunda bir haftalığına eve gelmişti. Yalvardım kendisine: -Ya bizi de yanına al, ya sen de gitme ne olur!.. -Ben de sizi özlüyorum, dedi. "Tamam bir ev tutacağım, sizi götüreceğim" dedi. Nasıl sevindim anlatamam. Çok çalışkandı. Dediği gibi birkaç ay sonra geldi. "Hadi gidiyoruz" dedi. Kaynanam çok diretti ise de dinlemedik. Bir yorganla şehre göç ettik. Yeni evimize taksitle eşyalar aldık. Bir hoşuma gitti ki... Dünyaya yeniden gelmiş gibi sevindim. Kocam çok çalışıyordu. Bazen bir hafta gelmediği oluyordu. Pazarlama zor diyordu. Her şeye rağmen evine çok bağlıydı. Hatta son zamanlarda kıskanç olmaya da başlamıştı. Beni evden dışarı çıkartmıyordu. Ankara Balgat'ta bir eve girmiş. Üç sene ev borcu ödedik. Yeni evimize taşındıktan sonra kızım Ayşe'ye hamile kaldım. Allah'a bin şükür durumumuz çok iyiydi. Oğullarım okumak istememişti. İlkokulu zor bitiren Bünyamin boyacı olmak istedi. Babası da üstelemedi. Küçük oğlum Mehmet ise berber çıraklığına başladı. Ama kızımı okutacak, hafız yapacaktım. Bir gün geldi ki çok yorgun ve düşünceliydi. Arkadaşıyla ortaklığı bitirmiş, parasını alıp ayrılmış. Gıda her zaman iyi diyordu. Kuruyemiş işine girdi. Bir dükkanı devraldı. Bünyamin'e de "Gel yanımda çalış" dedi ama oğlum istemedi. Sağ olsun, çocuklarım sebatlı çıktı. Kazandıklarını kuruşuna kadar getirip babalarına teslim ettiler. Birlikten kuvvet doğar ya... Birkaç sene sonra işi bakliyata çevirdi. Dükkanın mülkünü de satın aldı. "Çok çalışıyorsun, yeter artık" diyordum. "Çalışmazsam duramıyorum" diyordu. "İşi büyütmem lazım" diyordu. Ben ise "birkaç seneye emekli olur da birlikte hacca gideriz" diyordum. 2008'de Suriye'den gelirken trafik kazasında kaybettik. Nasıl ağladım ardından. Meğer ona nasıl bağlanmışız. Şu Ankara artık bana hiç tat vermiyor. Köyüme bile geri dönerim ama şimdi de çocuklar beni bana bırakmıyor. Aslında hayat insanı kendine bırakmıyor. Allah cümlemize iyilik hoşluk versin. Sevda Çulha-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00