Nereden, nasıl başlayayım, diye düşünürken her gün iki üç saat üzerinde oturduğum kırmızı koltuk geldi aklıma... Sene 1968... Askerliğim bitti. Terhis oldum. Memleketim Rize'ye geldim. Kukuli Çay Fabrikasında salon kâtibi olarak çalışmaya başladım. Çok geçmedi, yakın bir akrabamın kızı ile evlendim. Bu sırada Almanya'ya gitmek üzere yaptığım müracaatın sonuçları gelmişti. Bu haber çevremizde bomba gibi patlamış, dilden dile dolaşmaya başlamıştı. Ama ben Almanya'ya gitmek istemiyordum. Yeni evlenmiştim. Kâğıt çıksa da gitmekten vazgeçmiştim. Nur içinde yatsın dayım yanıma geldi muhasebede: -Duydum ki Almanya'ya gitmek istemiyormuşsun. Olur mu hiç? Sen zanaatkârsın. Hemen işlerini tamamla ve git. Hanımını yanına aldırırsın. Sakın ihmal etme, dedi. Bu ısrar üzerine İstanbul'un yolunu tuttuk. O yıllarda Mecidiyeköy'deki Alman irtibat bürosuna geldik. Ortalık ana baba günü. Bir anons yapıldı: "Sanat okulu mezunları gelsin!.." Merdivenlerden yukarı çıktık. Tercüman diplomamızı istedi. Diplomadan başka bonservis de var. Foster Willer Wheeler ki bu firma Kdz. Demirçelik Fabrikasını kuran firmaymış. Yetkilisi olan göbekli bir Alman talimat verdi: -Hemen biletini verin yarın gitsin... Biz, ne olduğumuzu anlayamadan paldır küldür yolcu olduk. Münih'e geldik. Bir Alman karşıladı bizi. Çalışacağımız yere getirdi. Kalacağımız yere alışmamız çok zor oldu. Sabah 06.00'da mesai başlıyordu. Kart okutup fabrikadan içeri giriyorduk. Kendimizi ifade edemiyorduk. Doğru dürüst beslenemiyorduk... Derken bir iş kazası... Doğru hastaneye... Tam 38 gün hastanede kaldım. Solumda 34 yıldır çalışan bir Alman vardı. Beli kırılmış. Yanımda 17 senedir çalışan başka bir Alman... Hayat gerçekten bir roman gibi... 38 gün sonra iş yerime geldim. Çıkış istedim. Kontratı bozduk. Ver elini Berlin. Burada Bahnhof Zoo'da birini bulduk. Adı Laz Ahmet... Bir de ne göreyim... Sanki bütün Rizeliler orada... Birden içim kaynadı... Ve orada takılıp kaldık... Dile kolay... Tam 43 yıl... Dört çocuk büyüdü... Allah'ımdan sonra bana en büyük destekçim yanımdan hiç ayrılmayan hayat arkadaşım eşim, canım ciğerim cefakâr hanımımdı... Şimdi o bedensel engelli olarak İstanbul Avcılar'da... O bensiz ben onsuz... Berlin Urban Street'de her gün karşı tat mağazasında kırmızı koltukta 3-4 saat oturur, geçen maziyi düşünürüm... Burada tam altı adet kırmızı koltuk var. Yorulanlar orada oturup dinlenir, kitap dergi vb. okurlar. Ben ise her gün orada oturur ve mazimi düşünür gözyaşlarımı silerim. Hüsamettin Bozkurt-Berlin