Komşuya "kurban payı" verdiniz mi?

A -
A +

İstanbul'a geleli iki sene olmuştu. Bir apartman dairesinde kiracıydık. Apartmanda herkesin tanıdığı ortak isim Talip Efendi'dir. Kapıcı... Başka kimse kimseyi tanımaz. Kurban Bayramının ilk günü... İkindi vakti... Kapımız çalındı... Baktım kapıda, bizim Talip Efendi... Kucağında da kocaman bir sini. Üzeri et dolu... Ben diyeyim on, siz deyin yirmi kilo. Zor taşıyor... O an düşündüm. "Acaba Talip Efendi, kapı kapı dolaşıp kurban payı mı topluyor? Eğer bizden pay isteyecekse "Biz kurban kesemedik. Kusura bakma Talip Efendi" diyeceğim. Ama hemen fikir değiştirdim. "Kapı kapı dolaşıp pay mı toplanırmış? Bu olsa olsa Talip Efendi'ye gelen kurban paylarıdır. O da fazla geldiği için bir kısmını galiba bize getirdi..." Ben hızla aklımdan geçen bu düşünceleri kendime saklayıp "Buyur Talip Efendi" dedim. -Beyim iyi bayramlar. -İyi bayramlar. -Buzdolabınızda biraz yer var mı? -Buzdolabı mı? Hayırdır? -Beyim, malum Kurban Bayramı. Pay verdi de apartman sakinleri. Dolapta alacak yer kalmadı. Sinideki bu etler için de siz aklıma geldiniz. -Niye zahmet ettin, diyecekken o devam etti: -Olsa olsa sizin dolabınız müsaittir. -Şey, evet müsait? -Yani diyorum ki, eğer dolabınızda yer varsa, şu sinideki etleri sizin dolaba koysak da... -Evet? -Ben daha sonra gelir alırım. Yani bizim dolapta yer açıldıkça gelir etlerimi alırım. Ne diyecektim, "olmaz, alamam" mı diyecektim? -Peki Talip Efendi olur, diyerek bir sini eti alıp dolaba yerleştirdik. Talip Efendi, şakayla veya nezaket çerçevesinde "Siz de yiyebilirsiniz" gibi bir söz söylemedi. Ben zaten, kesseler şakasını bile yapamam. Olacak ya, kızım o etleri gördü. Dört yaşındaki kızıma, o etin bize ait olmadığını, o etten yiyemeyeceğimizi anlatamadık. Bayram bitene kadar "ben de et istiyorum" diye ağladı çocuk. Kasaplar da açık değil ki alasın. Şimdi düşünüyorum da Talip Efendi'ye "çocuk için bir parça et alabilir miyiz?" diye sorsa mıydık? Sormadık. Utandık mı, ar mı ettik, bilemiyorum... Üç dört sene sonra, işimiz gereği o apartmandan taşındık. Yeni taşındığımız apartmanın her katında üç daire vardı... Bizim çaprazımızdaki dairede bir Kore Gazisi, oğlunun yanında kalıyordu. O apartmanda ilk kurban bayramında kurbanımızı kesmiştik şükürler olsun. Fakat ikindiye doğru yine kapımız çalındı. Baktım Kore Gazisi amca, elinde bir tabak kocaman bir et parçasıyla gülümsüyor: -Bayramınız mübarek olsun genç komşum. Kurban payınızı getirmiştim. Dedim ki: -Çok teşekkür ederim. Biz kurban kestik. Sağ olun... İşte o zaman şunu anlattı o Kore Gazisi: -Delikanlı, kurban sadece kesmek değildir. Kurban sadece fakir fukarayı gözetme de değildir. Aynı zamanda yakınlaşmadır. Dostluğa sebeptir. Sen şimdi benim payımı al... Sen kurbanını kesti isen, sen de bana pay getirirsin. Kurban payı almak sadaka değil, kurban payı vermek bağış değildir. Müslümanlar arasında hem yardımlaşma hem komşuluk, hem akraba ve arkadaşlık bağlarının kuvvetlenmesine vesiledir. O zaman kafama dank etti... Önceki apartmanda kurban kesen daire sahipleri, kimi "ayıp olur" kimi "onlar kesmiştir" diyerek birbirine pay vermeye cesaret edemeyip veya gerek görmeyince herkes bu vecibeyi kapıcı Talip Efendi ile yerine getirmişti. Talip Efendi, artan et için bizim dolabı tercih etmişti ama kim bilir o gün aynı apartmanda kurban kesemeyip de et alamayan kaç daire sahibi vardı? Sahi siz komşunuza kurban etinizden pay verdiniz mi? Emin Ceylan-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.