"Ne varmış kıyafetimde? O benim etiketim..."

A -
A +

Ali Usta'yı hemen her esnaf tanır Malta'da... Ama "Soyadı nedir?" deseniz kimse bilmez. Öyle kimi kimsesi yoktur. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz. Kimseye "hayır" demeyen, işinden başka derdi tasası olmayan yarı derviş bir esnaftır... Çatı oluk tamirinden, baca temizliğine, musluktan, buzdolabı tamirine varıncaya kadar hemen her iş gelmektedir elinden. Ne pazarı vardır, ne tatili... Ogün sabah sitemli konuşur hanımı: -Bunca sene, bayram demedin seyran demedin işe gittin, hiçbir şey dedim mi? Senden bir kerecik istekte bulunuyorum. Oğlumuz için... -E biz de kırmadık işte hanım... Gideceğiz tamam... -Ama bu usta kıyafetinle mi? -Ne varmış kıyafetimde? O benim etiketim... -Böyle iş elbisesinden etiket mi olurmuş? Oğlun arkadaşlarının yanında utanmayacak mı? -Yahu hanım taktın benim kıyafetime. Kirli değil, yırtık değil. Ben ustayım ya... Ali Usta... Bu kıyafet artık kişiliğim olmuş. Alışmışım, tamam mı? Hadi bir an önce hazırlan da vakitlice yola çıkalım. Otobüsü kaçırmayalım. Kadıncağız çaresiz razı olur. Zaten gitmeye de zor ikna etmiştir. Gidecekleri yer oğullarının usta birliğidir. Annesi, acemi birliğinde iken de yalvarmıştır ama kocasının iş hastalığı yüzünden gidip görememiştir oğlunu. O bakımdan sitemkârdır Ali Usta'ya: -Bu kez usta birliğinde ziyaret edeceğiz. Meşakkatli olmasa da uzun bir yolculuktan sonra varırlar oğlanın teslim olduğu Jandarma komutanlığına. Araya sora bulurlar komutanlığı... Ama bir hayli de yorgun düşmüşlerdir. Nizamiyeye vardıklarında durumu görevli askere anlatırlar. İstanbul'dan geldiklerini, usta birliğine dağıtım olan oğullarını ziyaret etmek istediklerini söylerler. Aslında ziyaret vakti falan da değildir. Görevli asker Ali Usta ve hanımına der ki: -Elimde olsa sizi hemen görüştürürdüm. Ama komutanımıza sormadan oğlunuzu çağıramayız. Nöbetçi subayımız yarım saat içinde gelir. Kendisine durumu arz ederiz. -Peki evladım. Biz şuracıkta kenarda bekliyoruz. Hem biraz dinlenmiş oluruz. Biraz sonra nöbetçi subayı nizamiyeye geldiğinde, durumu komutana bildirirler. Der ki nöbetçi subayı: -Çağırın askeri gelsin. Anne babasını burada bekletmeyelim. Ama bugün için kısa olsun görüşme. Yarın ziyaret saatinde rahatça görüşürler. Ali Usta'nın oğlu haberi alınca çok sevinir. Öyle ki haber veren asker koşmakla yetişemez ardından. Nizamiye önünde, el öpüp kucaklaşırlar... Annesi niye bu kadar geç kaldıklarının sebebini açıklarken babasını suçlar: -Bu adamın işten başka düşüncesi mi var oğlum? Baban yüzünden gelemedik. Şimdi bile ne diller döktüm... Ali Usta kendini savunur: -Yahu ben iki buçuk yıl askerlik yaptım, bir kere izne gitmedim. Askerlik bu. Olacak o kadar. Tam bu sırada nizamiyeye bir askeri araç yanaşır. Nizamiyedeki askerlerle birlikte Ali Ustanın oğlu da "Alay Komutanımız" diyerek esas duruşa geçer. Anne baba ve asker yan yana durunca görüntü komutanın dikkatini çeker. Ve o esnada ilginç bir gelişme yaşanır. Araç durur. Komutan araçtan iner. Ali Ustaya yönelir. Herkes "bir hata mı yaptık?" diye merak içindeyken, komutan Ali Usta'ya dikkatlice uzun uzun bakar ve sorar: -Adın Ali Usta mı senin? Ali Usta da hanımı ve asker oğlu da bir tuhaf olur: -Evet efendim... -İstanbullu musunuz? -İstanbul Fatihliyiz efendim. Komutan "tamam" der gibi başını sallar ve hazırolda bekleyen nöbetçi subayına emir verir: -Ziyaretçileri odama bekliyorum. Tekrar aracına biner ve nizamiyeden içeri girer. (Devamı yarın) Mehmet Savum-İstanbul >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.