Söz öğretmenlerden açılmışken...

A -
A +

24 Kasımlarda kimi candan kimi laftan kutlar öğretmenler gününü... Şimdi öğretmen de öğretmenlik de kimsenin değer vermediği ama işsizlik sebebiyle kerhen yapılan mesleklerden oldu... Söz öğretmenlerden açılmışken o yıllarda köylerde yaşayan ailelerin hepsi erkek çocuklarının öğretmen olmasını hayal ediyorlardı. Hatta bazı ailelerin bütün çocukları öğretmen olmuştur. Kız çocuklarının da bütün arzusu bir öğretmenle evlenmekti. Sözlenen, nişanlanan veya sevgilisi olan kızlar, saçlarını soldan ayırır, bazıları da başörtü yerine o yıllarda yeni âdet olan ve bizim "yazma" dediğimiz bir örtüyü yani eşarbı başlarına takardı. O devirde öğretmenlere "Muallim" derlerdi. Muallimlik o kadar sevilen ve beğenilen bir meslekti ki, onlarla ilgili pek çok türkü de bestelenmişti. Bizim köyümüzden de dört genç Aksu Köy Enstitüsüne öğretmen olmak için okumaya gitmişti. Yazın onların köye dönüşü bir olay olmuştu adeta. Genç öğretmen adayları saçlarını yana fiyakalı bir şekilde tarıyorlar, bazen yakalarına güller takıyorlar, göğüs ceplerinde bir dolma kalem sokuyorlar, gıcır gıcır sesler çıkaran siyah boyalı potinler, bazen de spor ayakkabı giyiyorlardı. Her biri, köy çocuklarının gelecekteki sembolü olmuştu. Köyde kimse pijamanın ne olduğunu, neye yaradığını bilmiyordu. Çünkü köylüler pijama yerine, şeker çuvallarından ya da Amerikan bezlerinden çoğu elde dikilen uzun paçalı iç donlarıyla yatağa giriyorlardı. Balcı Dayı isimli şimdi rahmetli olan bir köylümüz, Musa isimli oğlunun hediye ettiği pijamayı giyip camiye gitmiş. Balcı Dayı ne bilsin, pijamayı gündüzleri giyilen bir çeşit takım elbise sanmış. Daha enteresanı Balcı Dayı'yı yeni bir takım elbise (!) ile gören köylüler: "Kumaşı ince ama alacalı bulacalı, güzel bir elbise, oğlu Musa daha öğretmen çıkmadan babasına elbise bile almaya başlamış" diyerek, hem rahmetli Musa'yı methediyor hem de Balcı Dayı'ya, kıskançlıkla karışık gıpta ediyorlar. Öğretmen Okulu öğrencileri ile köye sadece pijama değil; aynı zamanda kravat, takım elbise, yakalı ve kolalı gömlek, kol düğmesi gibi bizim o güne kadar bilmediğimiz eşyalar -hatta bunlara olaylar da diyebiliriz- girmişti. Onların çiçek kadar temiz giysileri hepimizi imrendirir ve günün birinde öğretmen olma hayalini ümitsizce de olsa kurardık. Kol düğmesi deyip de geçmeyin. Ortaokul yıllarında bir çift de ben satın almıştım. Fakat Güzelsu'dan köye dönerken "Gavur Mezarlığı" denilen bir yerde bir tekini kaybetmiştim. Günlerce aramış fakat bulamamış, çok üzülmüştüm. Aradan elli yıldan fazla zaman geçti. Hâlâ aynı yere gelince derin bir acıyla o günleri hatırlarım. Ayrıca bu öğrenciler son çıkan şarkıları da söylüyorlardı. "Sis Dağı'nın üstünde borana bak borana" isimli horan havası ile "Manavgat yolları sade mermerden" adındaki uzun hava çok ünlüydü. Öğrencilerin Aksu Köy Enstitüsü'nde -ki bu köyün adı köy enstitüsü açılıncaya kadar "Karanlık Sokak" olarak anılıyordu- okumak için güz aylarında köyden ayrılmaları büyük bir hüzne sebep olurdu. Onlar bütün eşi dostu ziyaret ederek ellerini öper, hayır dualarını alır, kendilerine verilen hediyelerini, bazen de "uğurluk" denilen üç beş kuruş yol harçlığını da alarak yola çıkarlardı. Yaz aylarında da köye gelmeleri dört gözle beklenir, gelmeleriyle birlikte de de büyük bir heyecan ve sevgi haleleri oluşur, köy âdeta bayram yerine dönerdi. Asst. Prof. Dr. Osman Nuri Yıldırım-Antalya > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.