Dünkü yazımda “Yeni dünya düzeninde aile olmak” konusunu işlemeye bugün de devam ediyorum. Toplumlar huzur ve refahtan, sevgi ve saygıdan, hoşgörü ve yardımlaşmadan uzaklaştıkça bu bütün parçalanır, dağılmaya, yok olmaya, yozlaşmaya mahkûm edilir. Bu mahkumiyetten ancak aile içi ruhsal destekler ve eğitimler ile kurtulabiliriz. Özgürlüğün görünmez bir pranga misali anne-babaların, çocukların ve aile büyüklerinin hayatlarına sevgi ve saygıdan uzak bir anlayışla, aitlik bakımından yoksun ne büyük bir ambargo olduğunu ne zaman anlayacağız. Burada söz edilen "özgürlük"ten kastım; ailece oturulmayan sofralar, birlikte geçirilmeyen vakitler, teknoloji-ekran bağımlısı olmuş aile bireyleri ve oluşmayan aile bağlarıdır. Bunlar bizim temel aile yapımızı bozan en büyük sorunlardır.
Aile içi geçimsizliklerin en büyük sebeplerinden biri de toplumda kadının değeri ve yeri aranırken, erkeğin değersizleştirilmesidir. Ailede hak edilen sevgi ve saygıyı kadın, erkek, çocuk çerçevesinde değerlendirmediğimiz sürece, aile içi çatışmalar ve huzursuzluklar devam ederek toplumsal sorunlar daha da artacaktır. Aile toplumun en önemli mekanizmasıdır. Düzeni bozulmuş mekanizmalar zamanla tüm çarkları kıracak ve işlemez hâle gelecektir.
Değerlerimizi koruyarak, birlik ve beraberlik içinde aile içi ilişkilerimizi güçlendirerek, toplumsal değerlerimizi yeniden inşa etmek ve yaşatmak için adımlar atmamız gerekmektedir. Ancak bu şekilde, sağlıklı ve mutlu bireylerden oluşan bir toplum olabiliriz. Herkesin birbirine saygı duyduğu, sevgiyle bir arada olduğu bir dünya hayal ediyoruz ve bu hayali gerçekleştirmek için bugünden harekete geçmeliyiz.
Unutmayalım ki, güçlü aile bağları, sağlam toplum temellerinin anahtarıdır ve bu temelleri sağlamlaştırmak hepimizin sorumluluğumuzdadır.
Asu Can
İlk sevdiğim kadın
Küsme unutmadım seni sadece özlemini içimde sakladım
Cennetime bir mektup yazıyorum içine gözyaşımı akıttım
Senden sonra inanmadım hiçbir aşka kalbimi kapattım
Sevdiğim ilk kadındın diğerleri yalan sayfaydı yırttım attım
Daha o güzel ipek saçlarına ak düşmeden ölümü gördün
Bunu gözümle gördüm yandı canın anne ben söndüm
Çiçeğim soldu açmadı öylece seni toprağa gömdüm
Tarifi yok yüreğimi söktüm o an ben de seninle öldüm
İlk doktorumdun hastalandığım zaman beni iyileştiren
İlk öğretmenimdin bana hayatı ve yaşamayı öğreten
İlk polisimdin beni tehlikeli her şeyden koruyup gözeten
İlk aşçımdın en güzel yemekleri yaparak beni besleyen
Sahi anne ne kadardır yoksun dünmüş gibi yüzüm ürperdi
Her kasım üşüyorum yokluğuna olsaydın üstümü örterdin
Sen yokken karanlıktan korkardım biliyorum yok öcü derdin
Hâlâ sevgine aç ki bu çocuk yaptığın kurabiyeli sütü içerdim
Ama içemiyorum artık çocukluğumu sensiz sürdüremedim
Özledim her sene yaşımı alsam da ruhumu büyütemedim
Nedense yeni anılar biriktirsem de eskilerini tüketemedim
Gülüyorum hâlâ ama gittiğinden beri hiç içten gülemedim
Bak ninni gibi geceleri içimde çalan hep yalnızlık şarkısı
Diğer tarafın güzellikleri görmek hayalimin bir parçası
Bu haykırış isyanım değil ki niye olsun yolumun şaşması
Düşlerimi gerçekleştirmeden asla ne yaşamaktan kaçması
Biliyor musun az kaldı yürümeme görseydin dolardı gözlerin
Annem mezarına yürüyerek gelebilmek en büyük dileğim
Yazmak zor geliyor kimi zaman ama sensin benim ilham perim
Dualarımda seni ararım rüyalarımda görünmen için meleğim
Hakazim
Din büyüklerimiz buyurdular ki: "Size hocanızı hatırlatacak arkadaşlarla beraber bulunun. Hocanızın yazdığı eserleri okuyun. Çünkü, o satırların arasında hocanızı bulacaksınız, irtibat kuracaksınız, irtibat kurduğunuz zat ile beraber olacaksınız. Bu da hem dünyada hem âhirette beraberliğe yol açacaktır.
Allahü tealanın dinine hizmet eden mücahide hizmet eden, ona bir bardak su veren, kabir azabı, ölüm acısı, mahşer azabı hiç çekmez. Onlar arşın altında gölgeleneceklerdir.”