Kimsemiz yok da ondan...

A -
A +

Bu iki kelime birbiriyle oldukça iç içe geçmiş ve bağlantılı bir durumda aslında. Neden mi? Bakıyorsunuz mutlu olan insanlara çoğunlukla korkudan eser yok. Kendisinden gayet emin ve gayet mutlu? “Bunu nasıl başardın, nasıl yapıyorsun?” denildiğinde de “bilmem, ben hep böyleyim” diyor.  Sonra soruyoruz kendimize “ben neden böyle değilim” diye. Çoğumuz şöyle düşünebilir aslında; “yok canım öyle değildir, vurdumduymazlıktır, genişliktir o.”   

 

Aslında zengin ya da fakir oldukları için değil, istedikleri karşılansın ya da karşılanmasın bundan da değil ama mutlular. Neden mi? Hemen söyleyeyim. Mutlu olan bu insanlar büyükanne gördüler, büyükbaba gördüler, bol hala, bol teyze, bol amca ve bol bol dayı gördüler, kısacası eskiden geniş aile vardı, çocuk annesinden görmediğini teyzesinden ya da babaannesinden görürdü, bir şey mi sorulacak, bir problem mi var, birinden birine sorma şansı vardı, büyük kuzenlerine sormak da var tabii.  Böyle bir ortamda mutsuz olunabilir mi?

 

Geniş aile demek mutluluk demek, geniş aile demek cesaret demek, geniş aile demek arkan sağlam demek, geniş aile demek afiyet ve ağız tadı demek, mutluluk demek. Bu hep böyle olmuştur. Neden mutlu değiliz? Çünkü sağımıza bakıyoruz kimse yok, solumuza bakıyoruz kimse yok. Önümüz arkamız bomboş. Derdimizi dökeceğimiz, mutluluğumuzu paylaşacağımız kimsemiz yok da ondan. Kimse yok, çünkü o güzelim geniş aileler artık yok. Hadi oğlum pazara gidelim, hadi kızım tarlaya gidelim, hadi yavrum gel sana Elif-ba öğreteyim diyen o güzelim geniş aileler yok artık. Anne baba zaten işte güçte. Kim ilgilenir ki çocukla! Bugünkü hayat insana bir çocuğuna bile bakamayıp kreşe gönderten hayat... Sen tek başına büyüyünce takdir alsan teşekkür alsan bile en fazla birkaç günlük mutluluk, gerisi yine dert keder, sıkıntı...     

 

     İsmail Susam-Trabzon

 

 

 
 
ŞİİR
 
 
     Fındık destanı
 
Okuyacağım size fındığın destanını
Fındık para etmezse alırsınız ahını
Fındıkçı ah etmeden ödeyiniz hakkını
Yüzümüzü güldürün almayınız ahını
 
Fındığın zahmeti çok gelsinler de görsünler
Dibi çapalanacak dallar ayıklanacak
Çuvalla taşınacak harmana konulacak
Fındıkçıyı unutmayan devletimiz olacak.
 
Bayır bahçe in ve çık marifet orda gerek
Ayakta kalmak bile çok zordur oralarda
Öğrenci okuyacak fındığın parasıyla
Bekârlar evlenecek fındığın parasıyla
 
Fındığın faydası saymakla bitmez bize
Bol döviz kazandırır güzelim ülkemize
İyi para verin de biz de gülelim biz de
Sabırla bekliyoruz umut devletimizde.
 
Türküsü bile vardır “Fındık dalda kalmasın"
Hiç kimse fındıkçının ah u zarın almasın
Fındığı fındıkçıyı kimseler unutmasın
Süleymanlar sevinsin gözü yaşlı olmasın.
 
Süleyman Usta-Espiye Giresun
 
 

ESKİMEZ KELİMELER

MÜTALAA: 1. Okuma. 2. Tetkik. 3. Düşünce.

 

MÜBALAĞA: 1. İşi, bir şeyi çok büyütme, pek ileri vardırma. 2. Pek fazla, çok aşırı. 3. Küçük bir şeyi büyük gösterme.

 

MÜSAMERE: 1. Okullarda öğrenciler tarafından hazırlanıp sunulan, piyes, şiir okuma vb. gösterilerin yer aldığı eğlence. 2. Eskiden çoğunlukla akşamları yapılan toplantı, eğlence.

 

MÜZAKERE: 1. Bir konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunma; oylaşma. 2. Etüt.

 

MURAKABE: 1. Denetleme. 2. Tasavvufta Hakk’a bağlanarak çile doldurma.

 

MUHAREBE: 1. Savaşta yapılan çarpışmalardan her biri. 2. Mecaz olarak güçlü tartışma.

 

MUHABERE: 1. Haberleşme. 2. Yazışma. 3. İletişim.

 

MUKALEME: Karşılıklı konuşma, sohbet etme... Önceden denirdi ki: “Mükâtebe, nısf-ı mükâlemedir.” Yani: “Okumak, dinlemenin yani sohbetin yarısıdır.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.