Ebû Zer hazretleri Rebeze’ye yerleşti... yalnız yaşadı, yalnız öldü...Binalar Sel Dağı’na ulaştığı zaman...

Düzenleyen: / Kaynak: Türkiye Gazetesi
- Güncelleme:
Ebû Zer hazretleri Rebeze’ye yerleşti... yalnız yaşadı, yalnız öldü...Binalar Sel Dağı’na ulaştığı zaman...

Ramazan Haberleri Haberleri  / Türkiye Gazetesi

Efendimiz, mübarek sahâbinin ruh hâlini, kendi zühd derecesine yetişemeyecek insanlardan ne zaman uzaklaşması gerektiğini yıllar önce bildirmişlerdir.

Ebû Zer Gıfârî hazretleri halifeye öyle bir istek arz eder ki, Resûlullah aleyhisselâmın bir mücizesidir aslında. Hazret-i Osman’a “Resûlullah bana “Binalar Sel Dağı’na ulaştığı zaman, sen Medine’den ayrıl” diye emretmişlerdi, izin verirseniz, ben Medine’den gideyim” der.  

Bu sözler karşısında Hazret-i Osman çok duygulanır. Gerçekten insanın kalbini eritecek bir sözdür bu. Zira Allah’ın Resûlü, bir anne-babanın evladına duyduğu merhametin çok daha fazlasıyla bu emri vermişlerdir. Mübarek sahâbisinin ruh hâlini, kendi zühd derecesine yetişemeyecek insanlardan ne zaman uzaklaşması gerektiğini yıllar önce bildirmişlerdir: Binalar Sel Dağı’na ulaştığı zaman, sen Medine’den ayrıl...

Hazret-i Osman (radıyallahü anh) müsaade buyururlar. Bir deve sürüsü ile yetecek miktarda yiyecek ve hediyeler verirler ve Medine-i münevvere yakınlarındaki Rebeze denilen köye yerleşmesini söylerler. Yüce Halife Şam’daki ailesini de buraya gönderir. Rebeze kalbi dünyadan uzak Ebû Zer Gıfârî hazretleri gibi insanlardan uzak, tenha bir yerdir. Ömrünün sonuna kadar O’nun büyüklüğünü bilip gelenlere İslâm dinini öğretir. 

BANA KEFEN LAZIM

Vefatı pek garip olur. Hanımı ona bir elbise arar da, “Bana elbise değil kefen lazımdır” der. Resûlullah’ın (aleyhisselâm) kendisine nasıl vefât edeceğini söylediğini ailesini bildirir ve, “İyi bir haber var, yakında Resûlullah’a kavuşacağım” ve “Ey ölüm çabuk gel ruhum Rabb’ime kavuşmak sevgisiyle çırpınıyor” altın sözlerini sarf eder. Hasta olduğu bir gün kızı veya hanımına dönüp “Dışarıdan gelen olup olmadığını” sorar. 

VAKİT HENÜZ GELMEDİ

Dışarı çıkıp baktıklarında bir şey görünmediğini bildirirler. Bunun üzerine “Vefat zamanım henüz gelmedi. Şimdi siz bir koyun kesip hazırlayın. Cenazemde salih bir topluluk bulunacak. Onlara ikram edersiniz. Yemeden gitmemelerini benim tenbih ettiğimi söylersiniz” buyurur. Arzusu yerine getirilir. Tekrar kızına veya hanımına dışarı çıkıp gelenlerin olup, olmadığına bakmasını isteyince, dışarı çıkarlar. Uzaktan bir topluluğun gelmekte olduğunu görünce içeri girip haberi verirler. 

İŞTE VAKİT BU VAKİT

Bunun üzerine kendisinin kıbleye karşı çevrilmesini ister. Kıbleye döndükten sonra Hazret-i Ebû Zer, kelime-i şehâdet getirip vefât eder.
Gelenler büyük sahâbi Abdullah bin Mesûd ve arkadaşlarıdır. Nereden haber almışlardır da mübareğin hizmetini böyle tam vaktinde görmeye gelmişlerdir. Kuru akıl sahiplerinin anlayacağı iş değildir. 
Bakarlar ki Ebû Zer Gıfârî (radıyallahü anh) vefat etmiş. Abdullah İbn-i Mesûd bu garip ve ıssız yerde, böyle garip durumda vefat eden arkadaşı için ağlar. Kalbi bin parça, (Resûlullah aleyhisselâm “Ebû Zer yalnız, vefât eder ve yalnız haşr olunur” buyurmuştu) der...
Mübareği gasl, techiz ve tekfin edip namazını kılarlar ve defnederler. Tam gidecek iken mübareğin ailesi vasiyetini bildirir ve yemek yemelerini söyler. Hepsi oturup yemek yerler ve Medine’ye dönerek halifeye bildirirler. Ebû Zer (radıyallahü anh) vefat ettiğinde bir mütevazı evi, üç koyunu ve birkaç keçisinden başka malı yoktur. Hazret-i Osman, Ebû Zer’e çok acır. Onun kızını kendi evlatları arasına alır. Ona fevkalade yakınlık gösterir.

EN MUHTAÇ OLDUĞUN GÜN

Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) Ebû Zer hazretleri hakkında buyurdu ki: “Benim ümmetimde Ebû Zer, Meryem oğlu Îsâ’nın zühdüne sahiptir. Bu fıtrat üzere yaratılmıştır.”
“Ebû Zer’den daha sâdık bir söz (lehçe) ne yeryüzü tanımıştır, ne de bir yeşillik üzerine gölge salmıştır. Yani onun gibi doğru sözlü bir kimse dünyaya gelmiş değildir.”
Ebû Zer hazretleri buyurdu ki:
“Günün deven gibidir. Başını tutarsan, yahut bağlarsan, bedeni sana tabi olur. Yani sabahleyin taat, ibadet ve bir hayır işlersen, günün sonu da öyle gelir.”
“Dünyan oruç, iftarın ölüm olsun.”
“En garip ve en çok muhtaç olduğun gün, kabre konduğun gündür.”

'BU GÜZELLİKLERİ OKUDUKÇA TADARSIN'

- Oğlum ne yapalım peki?..
- Sana kitap vereyim... O kitapları oku... Beni o zaman anlayabilirsin... Madem oğlun için bu kadar endişeleniyorsun; önce bir ne demek istediğimi anla... Detaylarıyla... O konudaki bilgin arttıkça bana bir de o gözlükle bakarsın... Yoksa yarım yamalak, kulaktan duyduklarınla benim hakkımda hüküm verirsen bana haksızlık da yapıyor olabilirsin değil mi?..
- Bilemiyorum...
- Bizim toplumumuzda birileri fikirsiz sloganlar uydurur... Sonra bu toplumda kanser gibi yayılır... Derine gitti, gerici oldu gibi... Bilmezler ki o gördükleri tipler dini yanlış öğrenen ve uygulayan tiplerdir... Onların bu yanlış hâlini; bu güzel dini doğru öğrenmek ve yaşamak isteyenlere de yıkarlar... Bu bir iftiradır anacım... Sen şimdi bundan etkileniyorsun... Kulağına gelen yanlış tiplerin sınıfına ben de gireceğim diye endişeleniyorsun...
- Evet açıkçası gözümün önüne gelenler var... Geçen teyzenle seni konuşurken de bahsettik... Onların mahallesinde bir kadının erkek kardeşi varmış... Böyle dini yaşayacağım derken tuhaf biri olmuş çıkmış...
- Gördün mü anacım?.. Teyzemlerin mahallesindeki bir kadının kardeşinin ruh hâlini; analık endişenle alıp beni de o kefeye koydun bile... Ne o adamı gördün, ne de benim o hâle geldiğimi... Ama endişelerin bir film şeridi gibi hayalinde beni o hâle getirmiş bile...
- Ya sen de o hâle gelirsen?..
- İşte onu söylüyorum güzel annem... Ben İslâmiyet’i doğru anlatan eserleri, kitapları buldum... Onları hele sen de bir oku... Bak bakalım, nasıl bilgiler var içinde... O bilgiler beni senin korktuğun hâle getirebilecek bilgiler mi, değil mi?.. Böyle gereksiz yere sürekli endişelere düşmektense; çaba gösterip o bilgileri öğren... Öğrenince hakkımdaki endişelerinin ne kadar gereksiz olduğunu anlayacaksın... Şimdi bilmediğin için bunu anlayamıyorsun... Ben de sana ispat edemiyorum...
- Peki... Getir o kitaplardan bana... Ama sonrasında endişelerim devam ederse ne diyeceksin?..
- Edemez annem, edemez... Bu kitaplardaki güzellikleri okumadan endişelerinden kurtulamayacağını şimdi sana ispat edemem... Okudukça tadarsın... Anlarsın...  (Devam edecek)

Düzenleyen:  - Ramazan Haberleri
Kaynak: Türkiye Gazetesi
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...