Bize kim şefkât eder

Bize kim şefkât eder

Ramazan Haberleri

“Ey benim mübârek dedem! Senin ayrılığına kim dayanabilir! Gönül perişanlığımızı kime arz ederiz! Senden sonra anneme, babama ve kardeşime kim şefkat eder? Ezvâcın ve Eshâbın, o güzel ahlâkınızı nerede bulurlar!...”

Resûlullah Efendimiz kızının gönülleri yakan bu sözlerini işitince, mübârek gözlerini açar ve onu yanına çağırıp, “Yâ Rabbî buna sabır ihsân eyle” diye duâ ettikten sonra “Ey Fâtıma! Ey gözümün nûru! Baban can çekişme hâlindedir!” buyurunca, içli iniltilerle ağlaması daha da artar. Hazret-i Ali; “Ey Fâtıma! Ne olur sus, Resûlullahı daha fazla üzme!” deyince, sevgili Peygamberimiz; ‘’İncitme yâ Ali! Bırak babası için gözleri yaş döksün!...” buyurduktan sonra, mübârek gözlerini yumarak kendinden geçer gibi olur. Sonra Hazret-i Hasan, mübârek dedesinin huzûr-i şerîfine gelip; “Ey benim mübârek dedem! Senin ayrılığına kim dayanabilir! Gönül perişanlığımızı kime arz ederiz! Senden sonra anneme, babama ve kardeşime kim şefkat eder? Ezvâcın ve Eshâbın, o güzel ahlâkınızı nerede bulurlar!...” diyerek ağlayınca, Peygamber Efendimizin mübârek hanımefendilerinde dayanacak hâl kalmaz, hep birlikte ağlamaya başlarlar.

NE OLUR KAPIYI AÇIN!..

Dışarıda pek müteessir bir hâlde bekleyen Eshâb-ı kirâm, Peygamber Efendimizin rahatsızlıklarının çok arttığını işitince, gönülleri dağlanır. Onlar da ağlamaya başlarlar. Son bir defacık olsun, sevgili Peygamberlerinin mübârek cemâlini görmek için; “Ne olur, kapıyı açın! Resûlullah (aleyhisselâm)ın mübârek yüzünü bir defa daha görelim!..” diyerek kapıda yalvarırlar. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allahü teâlânın habîbi, sevgilisi, Eshâbının bu yakarışlarını işitince, merhamet eyleyip; “Kapıyı açınız!” buyururlar. Eshâbın ileri gelenleri içeri girerler.

O HÂLDE BİLE BİZİ DÜŞÜNÜR

Sevgili Peygamberimiz, onlara sabır tavsiye ettikten sonra; “Ey Eshâbım! Siz, insanların en üstünleri, en şereflilerisiniz. Sizden sonra kim gelirse gelsin, siz hepsinden önce Cennet’e girersiniz. Dîni ayakta tutmakta metîn olun ve Kur’ân-ı azîmi imâm (rehber) edinin. Dînin hükümlerinden gâfil olmayın” buyururlar. Sonra; “Yâ Rabbî! Tebliğ ettim mi?” deyip mübârek gözlerini kaparlar. Mübârek yüzü terler. Hazret-i Ali, Eshâba işaretle çıkmalarını söyler. Onlar gittikten sonra, huzûra Hazret-i Âişe vâlidemiz gelip, nasihat ister. Peygamber Efendimiz; “Ey Âişe! Evinin köşesine oturarak kendini muhâfaza eyle!” buyurduktan sonra, mübârek gözlerinden yaşlar akmaya başlar. Kâinatın sultânı ağlamaktadırlar... Oradakilerin gönülleri yaralanır, ciğerleri parçalanır. Hazret-i Ümmü Seleme vâlidemiz; “Canım sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Niçin ağlıyorsunuz?” diye sual eder de, “Ümmetime merhamet olunması için ağlıyorum” buyurur şefkat deryası yüce Peygamber... O hâlde bile bizi düşünürler...

VAKİT YAKLAŞMIŞTIR

Güneş tepeye doğru yükselir. Vakit artık yaklaşmıştır... Sevgili Peygamberimizin mübârek başı, Hazret-i Âişe vâlidemizin göğsüne yaslıdır. Âlemlerin efendisi, artık son anlarını yaşamaktadırlar... Dudaklarından “Aman! Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Onların üzerlerine elbise giydiriniz, karınlarını doyurunuz. Onlara yumuşak konuşunuz. Namaza, namaza devâm ediniz. Kadınlarınız ve köleleriniz hakkında Allahü teâlâdan korkunuz!.. Ey Allah’ım! Beni yarlığa! Bana rahmetini ihsân eyle!... Beni Refik-i âlâ zümresine kavuştur!...” cümleleri dökülür. Hazret-i Fâtıma vâlidemizin gözyaşları sel gibi akar, iniltisi ciğerleri dağlar. Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yanına oturtup; “Kızım, bir mikdar sabreyle, ağlama. Zîrâ Hamele-i Arş (melekler) senin ağlaman üzerine ağlaşırlar” buyurur. Kızının gözyaşını siler. Tesellî verip, Allahü teâlâdan sabır diler ve; “Ey kızım, benim ruhum kabz olacak. “İnnâlillahi ve innâ ileyhi râcî’ûn” diyesin. Ey Fâtıma! Gelen her musîbete bir karşılık verilir” buyururlar. Bir müddet mübârek gözlerini kapayıp, sonra; “Bundan sonra babana üzüntü ve gussa (keder, tasa) olmaz. Zîrâ fâni âlemden ve mihnet yerinden kurtuluyor” buyururlar. Sonra Hazret-i Ali’ye; “Yâ Ali! Zimmetimde filan Yahudi’nin şu kadar malı vardır. Asker hazırlamak için almıştım. Sakın onu ödemeyi unutma. Elbette zimmetimi kurtarırsın ve Kevser havzı başında benimle görüşeceklerin birincisi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, sabredesin, insanlar dünyâyı istedikleri vakit sen âhireti seçesin” buyururlar.

YARIN: AZRAİL ALEYHİSSELÂMIN ÜRPERTEN SESLENİŞİ

**

MERZİFON'U ŞEREFLENDİRİYOR

Sultan İkinci Murâd Han devri âlim ve velîlerinden olup, Abdurrahîm-i Rûmî olarak da bilinir. 1385-1390 (H.787-793) yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Abdürrahîm Nizâmeddîn’dir. Babası Sarı Danişmend adıyla tanınan Emîr Aziz Efendi’dir. Merzifon’da dünyâya geldikleri için Merzifonî ve şiirlerinde “Rûmî” mahlasını kullandığı için “Rûmî” lakapları ile şöhret buldu. 1465 (H.870)de Merzifon’da vefât edip oraya defnedildi. Abdürrahîm Merzifonî hazretleri Mısır’da Şeyh Zeynüddîn-i Hafî hazretleri ile buluşup ona candan bağlandı. Hocasının sevgisini kazanarak teveccühlerine kavuştu. Onun mânevî himâyesi ve terbiyesine girdi. Şeyh Zeynüddîn hazretleri berâber Horasan’a hocasının memleketi olan Haf’a gitti. Tasavvuf yolunda bulunanlara has terbiye usûlleriyle, mânevî makamlara kavuştu. Bu yolun vazîfeleri ile meşgûl olarak yükselip, kemâle geldi. Hocası tarafından, baba memleketi olan Merzifon’a gönderildi. Said Eken

Bize kim şefkât eder

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...