Abdüllatif Uyan

Haz­ret-i Ömer ra­dı­yal­la­hü anh, bir gün hiz­met­çi­si­ne bir ke­se al­tın ve­rip;

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri­nin bir ta­le­be­si an­la­tı­yor:

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri, bir dos­tu­nun evin­de soh­bet edi­yor­du ki, bir ara;

Şü­câ­ed­din Ka­ra­mâ­nî haz­ret­le­ri, Hak dost­la­rın­dan bir mü­ba­rek zat­tır. Mü­ba­rek kab­ri, Edir­ne'nin Deb­bağ­lar Ma­hal­le­sin­de bu­lu­nu­yor.

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri­nin bir ta­le­be­si an­la­tı­yor:

Beh­âeddîn­-i Buhârî haz­ret­le­ri­nin bir ta­le­be­si şöy­le an­la­tı­yor:

Bir ve­lî zat, bir kim­se­nin eli­ne kıy­met­li bir "He­di­ye" ve­rip;

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri­nin bir ta­le­be­si an­la­tı­yor:

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri, der­gâh­ta otu­rur­ken bir genç gir­di içe­ri. Ve bü­yük bir edeb­le; - Efen­dim, ka­bul eder­se­niz ben de ta­le­be­niz ol­mak is­ti­yo­rum, di­ye arz et­ti.

­şık E­fen­di, E­dir­ne'de ya­şa­yan Al­lah dost­la­rın­dan­dır. ­Bir gün se­ven­le­rin­den bir genç, bu za­tı zi­ya­ret ni­ye­tiy­le çık­tı ev­den.

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri­nin ken­di­si­ni çok se­ven, Emir Hü­se­yin adın­da­ki âşık bir ta­le­be­si an­la­tı­yor: Ho­cam bir gün ya­nı­ma ge­lip;

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri­nin bir ta­le­be­si, bir gün zi­ya­re­ti­ne gel­di bu bü­yük ve­lî­nin. Ge­lir­ken bir mik­tar el­ma he­di­ye ge­tir­miş­ti.

Mes­cid-i Ne­bî in­şâ edi­lin­ce, hut­be oku­mak için min­ber yok­tu ön­ce­le­ri.

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri­nin her hâ­li sün­net-i se­niy­ye­ye tam uy­gun idi.

Nâ­zil­li ev­li­yâ­sın­dan Mu­ham­med Züh­dî Efen­di'ye, bir gün bâ­zı sev­dik­le­ri; - Efen­dim, ölen bir kim­se rü­yâ­da gö­rül­mü­yor­sa, se­bep ne ola­bi­lir? di­ye sor­du­lar.

İs­tan­bul ev­li­yâ­sın­dan Ah­met Mek­kî Efen­di haz­ret­le­ri, bir gün şu­nu an­lat­tı sev­dik­le­ri­ne:

Beh­âeddîn­-i Buhârî kud­di­se sir­ruh haz­ret­le­ri­nin sev­dik­le­rin­den Emîr Hü­se­yin a­dın­da bi­ri an­la­tı­yor: ­Ho­cam be­ni, bir i­şin hal­li i­çin Buhâ­ra'ya gön­der­miş­ti.

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî kud­di­se sir­ruh, bir grup ta­le­be­siy­le Şeyh Hüs­rev adın­da fa­kir bir sev­di­ği­nin kö­yü­ne git­miş­ti. Otu­rup soh­be­te baş­la­dı­lar.

Şam ev­li­yâ­sın­dan Ah­met Kâ­di­rî haz­ret­le­ri, bir gün de­niz ke­na­rın­da bir­kaç ta­le­be­siy­le otu­ru­yor­du ki, bir ge­mi gö­rün­dü uzak­tan.

Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî haz­ret­le­ri, bir gün bir ev­de bâ­zı ta­le­be­siy­le soh­bet edi­yor­du.