Abdüllatif Uyan

Manisa'da medfun Kadı Şeyh Efendi hazretleri "rahime-hullahü teâlâ", bir gurup talebesiyle sefere çıktı bir gün.

Bursa'da medfun bulunan Alaaddin Ali Fenari hazretlerinin "rahime-hullahü teâlâ" bir talebesi, yatsı namazını kılmadan yatmayı âdet edinmişti.

Erzurum'da yaşamış olan Abdürrezzak Ali Efendi "rahime-hullahü teâlâ", bir gün yolda giderken bir hıristiyana rastladı.

Hacı Bayram-ı Velî hazretlerini, rahime-hullahü teâlâ bazı çekemeyenler, padişaha koşup;

İlyas Çelebi rahime-hullahü teâlâ bir gün bazı talebesiyle deniz aşırı bir yere gidecekti. Rıhtıma geldiler.

Şah Kubad-i Şirvani hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir sohbetinde;

Veliyyullah Dehlevi hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir gün sevdiklerine;- Kibir felakettir, buyurur. Sonra şu menkıbeyi anlatır.

Abdülhakim Arvasi hazretlerine rahime-hullahü teâlâ;

Hazret-i Mevlana'yı çok seven biri vardı ki, bir an olsun ayrılmak istemezdi yanından.

Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri rahime-hullahü teâlâ, ezanı işittiğinde, hemen diz çöküp dinlerdi huşu içinde.

Edirne Evliyasından Velî Dede'nin rahime-hullahü teâlâ bir çok kerametleri anlatılıyor bu yörede. Biri şöyle:

Aşçı Yahya Baba rahime-hullahü teâlâ, Edirne toprağını nurlandıran gizli bir gönül eridir. Bayezid-i Velî devrinde, Tunca nehri kenarındaki külliyede aşçı başıdır. Ama kalb gözü açıktır.

Ebu Bekir bin Ebu Vefa hazretleri rahime-hullahü teâlâ zamanında, fakir bir müslüman hastalandı. Kimsesi yoktu garibin.

İstanbul'da medfun bulunan Mehmed Emin Tokadi hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir gün sevdiklerine;

Anadolu Velîlerinden Muslihiddin bin Alaüddin hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir sohbetinde; - Söz dinleyen kazanır, buyurdu.

Bağdatta bir gurup zengin, Hac yoluna çıktılar. O yörede Resulullahın aşkıyla yanan bir fakir vardı ki, yıllardır kutsal toprakların hasretiyle yanıp kavruluyordu. Kafileyi görünce dayanamadı.

Allah dostlarından Esen Sofu hazretleri rahime-hullahü teâlâ, bir gün talebelerine;

Ahmet Eğribozi hazretlerinin rahime-hullahü teâlâ, Ahmet isminde çok sevdiği bir talebesi vardı.

Asr-ı saadette bir yahudi âlimi ve

Bağdat Evliyasından Ebu Said-i Harraz hazretlerinin rahime-hullahü teâlâ huzuruna bir genç gelip, bazı dînî sualler sordu. Ve aldı cevaplarını. Ancak suallerden birini unuttu. "Gıybet orucu bozar mı?" diye soracaktı.