Toplumun doğru bilgiye ihtiyacı var

A -
A +

Yenilikçi yaklaşım iddiasıyla çoğu zaman malzeme kalitesi ikinci plana atılıyor ve kimyasalların dolu olduğu ürünler tüketicilere sunuluyor. Ancak ne olursa olsun bu ülkede doğru uygulamalar yapan, işinin hakkını verenler de var...

Herkesin birbirine politik yaklaşmak mecburiyetinde olduğu gastronomi dünyasında cesur eleştirilere rastlamak giderek zorlaşsa da doğrulara ulaşabilmemiz çok önemli. Seçici olmaya ihtiyacımız var. Ne var ki, bu konuda gereken duyarlılığı göstermiyoruz. Bunun sonucu doğru bilgi denen önemli kısım atlanıyor. Dejenerasyona götüren birçok yanlış var çevremizde. Elbette bu durum kısa zamanda farklı ve sıra dışı olmak adına negatif dönüşümden kaynaklanıyor; yani üretici ve AVANT-GARDE yaklaşımlar iddiasıyla çoğu zaman malzeme kalitesi ikinci plana atılıp, daha çok kimyasalların kullanılmasına ya da ürünün içinde olmaması gereken aldatıcı ve ticari malzemeye işaret etmekte. Pazarlama kelimesi, tam bir çalma çırpma aracı olmuş durumda. Sağdan soldan toplanan (çalınan) bilgiler, doğruluğu bilinmeden ortalıkta dolaşıyor hatta zamanla doğru bile sanılabiliyor. Ancak bir defa daha hatırlatırım ki toplumun doğru bilgiye ihtiyacı var ve lütfen bunu unutmayalım. Kötü örneklerin yanında elbette ülkemizde alın teri dökerek başarıya ulaşanlar var, zaman zaman onlara da yer veriyorum. Düşünün keyifli bir gezidesiniz aldığınız referanslarla bir yere gidiyorsunuz ve bu referanslara olan güvenle yanınızdakilere sevimli şımarıklıklar yapıyorsunuz. Başarılı bir sonuç böyle durumlarda muhteşem. Peki ya aksi durumlar, emin olun tahmininizden daha üzücü olabiliyor. Bu vesile ile işletme sahiplerine, üreticilere bir hatırlatma yapmak istedim. Bilirsiniz insanlar genel olarak iyi sonuçları keyifli zamanlarında dostlarıyla paylaşıyorlar; fakat inanın olumsuz sonuçları nefes almadan herkesle paylaşıyorlar. Çünkü doğru sonucu hakkı olanı almak olarak düşünürken, olumsuz sonucu kandırılmak, aldatılmak olarak görüyorlar. Ne dersiniz, kandırılmak hoşunuza gider mi? İşte size umut verici iyi bir örnek. Yer Denizli... Tabii ki aklınıza ilk gelenler Pamukkale, horoz, Buldan bezi, Denizli kebabı. Fakat ben, size Denizli denildiğinde aklınıza gelmesi gereken tarihi bir adresten bahsedeceğim.

Toplumun doğru bilgiye ihtiyacı var

DEDE ŞEKERİNDEN 14 ŞEHRE 41 MAĞAZAYA BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ “HACI ŞERİF”
Her şey 1930’lu yıllarda merhum Mehmet Helvacı’nın Denizli Sarayköy’de MİÇOUS adlı bir Rum’un şekerleme ürettiğini görmesiyle, ‘BEN DE YAPARIM’ demesiyle başlar. Babadağ’da küçük bir dükkânda şekerleme üretir. 1938’de Ticaret Odasına kaydı yapılır şirketin. Zamanla lokum ve helva da şirket portföyüne eklenir. 1957’de Denizli’ye gelirler. 1959’da Bayramyerin’de kendi yerlerini açarlar. Elbette iş hayatı kolay değildir, yanlış kararlar da olur. Tecrübe böyle bir şey, bazen acı faturalar ödenir. 2007’de 12 metrekarelik bir dükkân kiralayarak ilk şubelerini açarlar. 2011’e geldiklerinde dört şubeye ulaşırlar. Hacı Şerif’in dördüncü kuşak temsilcisi Yunus Helvacı, 2011’de şirketin yurt dışına açılmasını sağlar. İlk olarak Dubai’de altı ay açık kalan bir mağaza açar. 2011’de Dubai’de bir gıda fuarına katıldıklarını belirten Yunus Helvacı “Yazın burası çok sıcak olduğu için bu fuar eylül ile mart döneminde açık kalıyor. Burada yoğun ilgiyle karşılaştık. Öyle ki ilk defa gittiğimiz için yeterli ürün de götürmemiştik. Denizli’ye döneceğimiz son gün ürün kalmayınca naylon torbalarımızı bile satın aldılar. Üzerinde Arapça yazıların yer aldığı kurdelelerimiz bile talep gördü. Şimdi her yıl burada yerimizi alıyoruz ve altı ay açık kalan bir mağazamız var. Ayrıca Körfez ülkelerinden de bayilik talepleri alıyoruz. Biz şu anda bu taleplere mesafeliyiz” diyor. 2012’de ise en büyük hayal gerçekleşir, Eminönü’ndeki mağaza hayata geçer. Yine 2012’de franchise vermeye başlarlar. 2013 yılında ise büyük bir atakla 12 mağaza açarlar. Bugün 14 şehirde 41 mağaza ile dört kuşaktır bir aile mesleği olarak tatlı lezzetleri tüketiciyle buluşturuyorlar. Hacı Şerif markasının son yıllarda popülaritesini artıran, mağazalaşma yolunu seçen Şerif Yunus Helvacı, çocukluğundan beri işin içinde. İşine aşık, kendi deyimiyle Denizli Çınar Meydanı’nda dolaşmışlığı bile yok. Tabii ki evin büyükleri çok etkili. Dükkâna gitmediği zaman dedesi merhum Hacı Şerif Helvacı evi arayarak ‘N’EDİYON SEN ORDA OSMAN YİNGE. EV HANIMI MI OLUCAN’ dermiş. Son birkaç yıl içinde, ürün yelpazelerini 500’e kadar çıkarmışlar. Bugün yaklaşık 5 bin metrekare kapalı alana sahip imalathanelerinde dondurmalı irmik helvası, şekerleme, lokum, çikolata, helva ve şurup tatlı çeşitleri üretimi yapıyorlar. 

EN ÖNEMLİ DİL TATLI DİL
* Hacı Şerif mağazalarınıza girdiğinizde bir ikram sağanağıyla karşılaşıyorsunuz. Şerif Yunus Helvacı “Bunu tatlı dille yapıyoruz. Ve hep söylüyorum bu dünyada öğrenilmesi gereken en önemli dil ‘tatlı dil’ diyor.
* Şerif Yunus Helvacı, ürünlerinin taklitleriyle ilgili ilginç bir örnek anlattı: “Bunu öyle abarttılar ki internette ‘Hacı Şerif’in irmik helvasını tarifini satanlar var.” Bu hoş olmayan örnekten yola çıkarsak kim haklı kim haksız bulana aşk olsun. Peki bu arada bizler, yani tüketiciler her zamanki gibi araya kaynadı yine.
Ama ben ümitlerimi henüz kaybetmedim. Bu ülkede elbette doğru uygulamalar yapan, işinin hakkını verenler var. Kendi kültürünü ya da yapılan işin doğruluğunu özleyen ve arayan, sorgulayan tüketiciler de var. Lütfen siz de düşünün, hep beraber düşünelim. Unutmayın aslında düşündüğünüz bir lezzetli ürün konusu değil bu ülkenin geleceği. Sıradanlık ve sıkıntılarımızı aşmanın en kolay ve güvenli yolu kendin olmak, bulunduğun yere ve topraklara sahip çıkmaktır. İyi ve kaliteli örneklerin çoğalması dileklerimle...

HACI ŞERİF'TEN ÜÇ TARİF
HELVA: Tereyağı ve sıvı yağ kazana koyulur. Yağlar eritilir, irmik eklenir, irmik kızarıncaya kadar kavrulur. Kızardıktan sonra hazırlanan şerbet, içine ilave edilir. Kaynadıktan sonra çam fıstığı (künar) ilave edilir. Süt ve bal eklenir. Kaynadıktan beş dakika sonra kapatılır ve dinlenmeye bırakılır. Yeterli dinlenmeden sonra paketlenir veya servis edilir. Helvanın güzel olmasının sebeplerinden bir tanesi gürgen ağacından özel yaptırılmış olan tahta küreklerdir.

LOKUM: Su, nişasta, şeker kazana koyulur. Arzu edilen aroma veya susam, antep fıstığı, badem, fındık veya fıstık ilave edilir. Lokum kıvamına gelinceye kadar karıştırılır, lokum kıvamına gelince kaynatılır. Daha sonra kazandan tahta tavalara dökülür. Bir gün dinlenmeye bırakılır. Dinlendirildikten sonra istenen şekilde kesim yapılır, paketlenir veya servis edilir.

ŞAM TATLISI: Eski usul bakır tepsilere şeker ve irmik karıştırılarak koyulur. Kabartma tozu ve süt ilave edilerek istenilen kıvama kadar karıştırılır. Arzu edilirse badem, ceviz veya antep fıstığı koyulur. İstenilen kıvama geldikten sonra yine eski usül fırınlarda 2-2,5 saat arası pişirilir. Önceden hazırlanmış olan soğuk ağda ile fırından çıkan sıcak şam tatlısı buluşur. Soğumaya bırakılır, daha sonra servise hazırdır.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.