Her şeye rağmen hoş geldin YA ŞEHR-İ RAMAZAN

A -
A +

Ramazan, manevi bir değer olmanın yanında Türk toplumu içerisinde oldukça yüksek bir kültür birikimine sahiptir.  Bu mübarek ayda sofralar, dini, ırkı ve meşrebi ne olursa olsun herkese açıktır.

Ruşen Eşref Ünaydın, 1916-1918 yılları arasında dönemin önde gelen edebiyatçılarımızdan on sekizi ile eski ve yeni edebiyat hakkında sohbet havası içinde yaptığı görüşmeleri, daha sonra bir bütün hâlinde 1918’de “Diyorlar ki” adıyla yayımlamıştır. Ramazanları anlattığı bir bölüm var:

“Ah, o iftar sofralarının güzelliği! Çini tabaklar içinde birçok çiçek gibi renk renk duran reçelleriyle, etrafını birer hilal gibi alan kokulu yarım simitleriyle âdeta bahçe göbeklerini andırırlardı. Çorbaların biberli buğusu, kıymalı yumurtaların nefis kokusu, odayı iştahı çoğaltan bir havaya bürürdü. Mermer musluğun yanındaki kayık tabaklarında kabaran dolgun güllaçları kar toplarına benzetirdim. Bakır maşrapalarla billur sürahilere yavaş yavaş boşaltılan sular, içimizdeki hararete âdeta ince bir serinlik çizerdi. Hâlâ beklenen top atılmazdı. O bekleme anlarında bazen ezgin, bazen tiz ses veren uzak yakın kapı tokmakları, kaba şiveli dilencilerin nakaratıydı. Hâlâ hatırımdadır; bunlar, buğulu beyinlerde garip bir acıma ve rengi belirsiz merhamet uyandırırdı. Kızmak, kimsenin aklına gelmezdi.”

Ramazan, manevi bir değer olma yanında Türk toplumu içerisinde oldukça yüksek bir kültür birikimine sahiptir.  Bu bereketli coğrafya bir ‘Ramazan Medeniyeti’ inşa etmiştir. On bir ayın sultanı olarak kabul edilen bu ayın hazırlıkları haftalar öncesinden başlar ve oruçla geçen her gün büyük bir coşkuyla yaşanmıştır. Ramazan ayının sosyal ilişkiler içinde en yoğun olduğu zaman dilimi olarak görmek lazım. Sofralar; dini, ırkı ve meşrebi ne olursa olsun herkese açıktır.

VİRÜS, BU GELENEĞİ YOK EDEMEZ
Evet, her ne kadar ramazan ile ilgili alışkanlıkların büyük kısmını yitirdi isek de korunan, yaşayan, devam eden geleneklerimiz de var ancak iki yıldır Covid-19 belası elimizde az da olsa kalan geleneklerimizden maalesef uzak kalmak zorunda bıraktı bizleri. Ben yine de yakın ya da uzak geçmişimizi kısaca hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Ramazana özel alışverişler yapardık. Ramazan bir yardımlaşma fırsatıydı. Misafirperverlik ve yardımlaşma bu ay da artar ve yoğunlaşırdı.  Misafirsiz iftar sofraları öksüz ve bereketsiz kabul edilirdi.
Şüphesiz ki ramazan aylarında günün en önemli vakti iftar saatleriydi. Minarelerde ışıkların yanışını, top atışını beklemek ya da mahalle fırınında yumurtalı pide için sıraya girmek ve heyecanla iftar sofrasının sürprizlerini beklemek ne hoş anılardı. Sofraların özel hazırlanması ve yemeklerin normal zamana göre daha çeşitli olması âdeta ekonomik statünün bir göstergesi gibiydi. Sofraların en güzel şekilde donatılması fakir ya da zengin herkesin en büyük çabası olurdu. Daha eskilere gidildiğinde ev sahibi misafirlerine ‘diş kirası’ adıyla çeşitli ikramlarda bulunurmuş. Ne muhteşem bir ibadet, ne sıra dışı ve takdiri hak eden bir gelenek... Unutmamalıyız, unutturmamalıyız.

ZEYTİNYAĞLIDAN MANTIYA...
Ramazan boyunca sizleri farklı illerin ramazan sofraları hakkında bilgilendirmeye çalışacağım. İlk şehrimiz Kayseri.
Kayseri’de eski ramazanlar hâlâ anılmaya devam etse de bu şehirde bu mübarek ay eski görkeminden bir şey kaybetmeden yine heyecanla karşılanır ve ilk sahura kadar günler önce evlerde ramazan hazırlığı başlar.  Zeytinyağlı yaprak sarması, yumurtalı pastırma, tandır böreği, fırın ağzı, elden kesme tel kadayıf, nevzine, börek aşı, etli kuru bamya çorbası, mantı, kurşun aşı, üzümlü gerdan, Kayseri mantısı, yağ mantısı, yağlama, tepsi mantısı, bazlama, açma kete, halka, aside, gilaburu şerbeti, siyah üzüm hoşafı iftar sofralarının en sevilen yemekleri.
Özellikle ramazan ayında üretilen Kayseri’ye özgü lezzet ‘sucuk içi’, Kayseri’de ramazan pidesi kadar önemli... Sucuk içi büyükbaş hayvanın kaburga etinden çekilen kıymanın baharatla buluşmasının ardından kavrularak sofralara gelen ara sıcak yemeği. Sucuğa bakılarak kısmen yağlıdır ve sarımsağı fazladır.
Tahinli pide ise iftar ve sahur sofralarının vazgeçilmez lezzeti arasında. Usta ellerde ince bir şekilde açılan mayalı hamurun üzerine pekmezli tahin ve şeker dökülerek hazırlanıyor. Bir süre dinlenmeye bırakılıyor ve pişmesi için taş fırına sürülüyor.

İFTARDA DA SAHURDA DA ÖZEN VARDIR
Bu şehirde iftar kadar sahurda yenecek yiyecekler de çok önemli. Sahur için içli ve sade keteler, halka, bazlama ve şebitler, tandır ve su börekleri hazırlanır; kayısı, üzüm, elma, dut, erik kurularından kompostolar, hoşaflar yapılır.

Yazımızı Yakup Kadri’den bir alıntı ile bitirmek istedim. Yakup Kadri, 68 yaşında yazmaya karar verdiği anı kitabı ‘Anamın Kitabı’nda  “Ben ramazanı yalnız yarı bir tatil ayı olduğu için değil, ben ramazanı yalnız buram buram simit ve pide kokan akşamları için değil; ben ramazanı yalnız iftar sofraları, sahur, hoşafları, davulu, topu, Karagöz oyunları ve sabaha kadar ışıl ışıl ışıldayan minareleri için değil, bana büyükler arasına karışmak fırsatını veren vaazları ve teravih namazları için de severim” sözleri ile ramazan ayının ne kadar sevilecek yanı olduğunu hatırlatmış.

RESMİN BÜYÜK HALİ İÇİN GÖRSELE TIKLAYIN

Her şeye rağmen hoş geldin YA ŞEHR-İ RAMAZAN

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.