Öğretmen loncası mı?

A -
A +

Danıştay önceki gün aldığı bir kararla öğretmenlik mesleğini sadece eğitim fakültesi mezunlarının yapabileceğini hükme bağladı. Buna göre üniversitelerin (mesela tarih, sosyoloji, felsefe, fizik gibi) diğer dallarından mezun kimseler artık eskiden olduğu gibi formasyon eğitimi alarak öğretmenliğe giremeyecek. Öğretmen olmak isteyen herkes bir eğitim fakültesinden mezun olmak zorunda kalacak.

Bu kararın kazananları ve kaybedenleri var. Kazananlar elbette eğitim fakültelerinin hem hocaları hem mevcut öğrencileri hem de gelecekte öğrencisi olacaklar. Kaybedenler ise öğretmenlik mesleğine girmek isteyebilecek ama eğitim fakültesi mezunu olmayan kimseler. İlk grup gözle görülebilir şekilde ortada ve kazançları çok büyük. İkinci grup ise; grup bile olamayan, dağınık kimselerden müteşekkil ve kaybettikleri göze görünmüyor. Bu menfaat algısı eşitsizliğinin sonucu olarak söz konusu karar eğitim fakültelerinin bayram yapmasına; öğretmen olmayı düşünen veya planlayan diğerlerinin ise acıyla yutkunmasına yol açıyor.

Adam Smith’in Endüstri Devrimi’nin hemen başlarında -1776’da- yayınlanan ünlü eseri Milletlerin Zenginliği İngiltere’deki yaygın ve baskın lonca sistemine şiddetle saldırır. Loncaların ekonomik gelişmenin önünde büyük bir engel teşkil ettiğini ve esasen toplumun değil mensuplarının çıkarlarını korumaya yöneldiğini söyler. Aslında lonca sistemi sadece İngiltere’de değil dünyanın başka birçok yerinde de vardı. Örneğin ülkemizdeki loncalar Ahilik adı altına teşkilatlanmıştı. Bugün bile geleneksel sağ kültürde ahilik kurumu ve kültürü yüceltilir.

Şüphesiz eski zamanlarda lonca mensupluğu lonca üyelerinin yanında işe başlamaya, ustaların onayından geçmeye ve iş yeri açma izni kazanmaya bağlıydı. O zamanlar diplomalı eğitim şimdiki kadar yaygın ve popüler değildi. Eğitim geliştikçe meslekler eğitime, daha doğrusu diplomaya bağlanmaya, teknik deyişle lisanslanmaya başladı.

Bu yaklaşımın altında insanların bir şeyin eğitimini almasının onu daha iyi yapmasını sağlayacağı yolunda bir inanç var. Eğitim fakültesi mensupları ve mezunları tarafından tartışılmaz bir doğru olarak görülecek bu inanç doğru da olabilir yanlış da. Ancak, örneğin avukatlık, doktorluk gibi mesleklerin birer lonca yapılanmasına dönüşmesinin temelinde bundan ziyade grubun ortak çıkar kavrayışı ve arayışı yatmakta. Öğretmenlik de bu kararla avukatlık ve doktorluk gibi lisansa bağlı bir meslek hâline gelmekte.

Öğretmenlik yapma işini ruhsata ve ruhsatı da diplomaya bağlamak tipik bir lonca yapılanmasıdır. Bu bana birkaç bakımdan yanlış görünüyor. Bir kere, kimin öğretmenlik yapıp kimin yapamayacağı üniversiteye giriş çağlarında genellikle anlaşılamaz. Bu yüzden, öğretmenliğin gerektirdiği vasıflara sahip olmayan kimseler fakültelerinden dolayı bu mesleğe atılmak zorunda kalabilir. İkincisi, formel öğretmenlik eğitimi almamış ama çok bilgili ve öğretme işinde gayet yetenekli kimseler olabilir. Üçüncüsü, kendilerine resmî ideolojinin de tesiriyle gereğinden fazla değer atfedilmesi ve âdeta yeni nesillerin -hatta tüm toplumun- onların eseri olacağının söylenmesi eğitimcilerin tuhaf ve zararlı bir ruh hâline girmesine yol açabilir. Kendilerini âdeta toplumun üstünde konumlandırmalarına; tuhaf bir elitizmin pençesine düşmelerine sebep olabilir. Birkaç eğitim fakültesi ziyaretimde bu ruh hâlini bizzat gözleme fırsatı bulmuştum…

Öğretmenlik mesleğinin herkese açık olması ve formasyon eğitiminden geçen tüm üniversite mezunlarına öğretmenlik yapma imkânının tanınması memleket için her bakımdan daha iyi olacaktır. Ama, eminim, bu görüş etkili olmayacak ve kuvvetli bir menfaat grubu olarak öğretmenler çıkarlarını mesleği yapma biçimlerini iyileştirmek, kendilerini geliştirmek yoluyla aramak yerine yasal imtiyazlarla, mesleğe girişi başkalarına yasaklatarak aramaya devam edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.