Satılmış desen kızarlar!

A -
A +
 
Fransa geçen eylül ayında ülkedeki Türkçe ve Türk kültürü öğretmenlerine Fransızca dil imtihanından B2 alma şartı getirdi.
Bu şartı sağlayamayan öğretmenler geri çekildi. 40 eğitimcimiz Türkiye'ye döndü, daha doğrusu dönmek zorunda kaldı.
Haftalık 1,5 saatlik Türk kültürü dersleri ortaokul ve liselerde kaldırıldı. Sadece ilkokullarda verilmesine müsaade edildi.
Buna karşılık YÖK de mütekabiliyet çerçevesinde Fransız öğretmenlere Türkçeden B2 alma şartını koştu. Göze göz, dişe diş!
Ne hazindir ki ilk tepki, Fransızlardan önce Türkiye'deki Frankofonlardan geldi!
Galatasaray ekolü "endişeliyiz" açıklamasında bulundu.
Galatasaray mezunu Fatih Altaylı, Türkiye'nin kararının "eğitimi baltalamak, 150 yıllık okula zarar vermek" anlamına geldiğini yazarak Paris âşıklarına bayraktarlık yaptı.
Lafa gelince emperyalizmle mücadele dersi vermeye kalkışan sol medya, "Fransız eğitimciler, Türkiye'de 'yasa dışı bulunma' konumuna itildi" diye endişeli haberler yayınladı.
Cumhuriyet gazetesi, Türkiye'nin bu adımını Fransa’nın imamlara getirdiği kısıtlamaya bağladı. Birgün"Fransız hocalara Türkçe dayatılıyor" diye isyan bayrağı çekti.
Biri de çıkıp "Ne oldu bu Fransa'daki Türk öğretmenler?" demedi, onlar için endişelenmedi, Fransa'nın faşist tavrını eleştirmeyi düşünmedi.
Birisi hariç! O da meseleyi kuyruğundan anladı.
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Fransız mevkidaşına anlaşmanın çerçevesine dair mektup yazdı. Resmî Gazete'de geçen hafta yayınlanan mektupta Fransa'daki öğretimin Fransız Millî Eğitiminin laiklik, tarafsızlık ve eğitimin parasız olması gibi genel ilkelerine ve Fransız mevzuatına uygun olduğu vurgusu yapıldı. Fransa'daki Türk öğretmenlerle ilgili bir problem yaşanırsa önce bizi haberdar edin, denildi.
Sözcü gazetesi gelişmeyi "Türkiye'den Fransa'ya laik eğitim sözü!" şeklinde duyurdu.
Oysa Bakanlık "Öğretmenlerimiz Fransız mevzuatına bağlı" diyor. Aynı şekilde Fransız öğretmenler de Türk mevzuatına bağlı.
Burada dikkat çekilmesi gereken husus, laiklik teminatı değil; Fransa'nın tavrına aynı ölçüde tavır konmaması. Madem Fransız ekolünden geliyorsunuz, anlatın Fransızlara yanlış yaptığını, öyle ya...
Ama onların umurunda mı? Fransız efendiler alaşağı edebilirler. Şeref, onur önemli değil! Yeter ki laisizme dokunmasınlar, Fransızlar mutlu olsunlar! Var mı böyle bir şey!
 
 
PKK'yı eleştirmenin yasak olduğu televizyon kanalı!
 
HalkTV'den kovulan iki gazeteci, Club House'da başından geçenleri anlattı.
Duyduklarım karşısında ağzım açık kaldı. Meğer ne çok şey sığdırmışlar içlerine!
"Muhalefetin oyuncağı olduk" diyeni mi ararsın, "Sözcü 20 gazeteciyi işten çıkardı, CHP'den bir tepki gelmedi" diye eleştireni mi, "aHaber'de daha rahat çalışırım" diye dertleneni mi?
Ünlü bir programcısı "Öyle rezillikler gördüm ki... YouTube'a geçtim rahatladım" itirafında bulundu. Bir başka ünlü televizyoncu "Kanallar parti merkezinden yönetiliyor. CHP, kendi medyasına para aktarıyor" diye bilgi verdi.
Sohbette çarpıcı ifşaatta bulunanlar oldu.
Mesela Murat Aksoy, KRT'den HDP'yi eleştirdiği için kovulmuş. Kanalda PKK’ya yönelik en ufak bir eleştiri getirilemiyormuş.
HalkTV'nin sosyal medya hesabından İstanbul metrosundaki kalabalık için "Türkiye'nin Wuhan'ı bu hâlde" paylaşımı yapılmış. Kanal yönetimi, İBB'den dört defa aranmış. Editörler CHP'nin baskısıyla tweet'i silmiş. Haber "İktidarın ekonomi politikası ve bunun toplu taşımaya yansıması" ifadesiyle yeniden paylaşılmış. Hey yavrum hey! Anlatın, anlatın da gazetecilik nasıl yapılırmış millet görsün!
 
 
28 Şubat medya darbesidir!
 
Adalet Bakanlığı Basın Müşaviri Tacettin Ural, sosyal medya hesabından ilginç bir hatırasını anlattı:
"Merhum Erbakan, hükûmeti kurmak için Köşk'te... Biz gazeteciler de nizamiyedeki açıklamaların yapıldığı küçük binadayız. Hoca'yı bekliyoruz. Bu sırada iki foto muhabiri ile bir muhabir kürsünün arkasındaki Atatürk resmine 'bir şeyler yapıyorlar.' Resme baktım, şöyle bir yerinden oynadı, oynamadı gibi. Duvarla kürsü arası dar. Kim geçse o resme sürtünür, hele rahmetli Erbakan kiloluydu da, kesin dokunacak çerçeveye. Anlar gibi oldum ama Hoca da o sırada girdi içeri ve geçti kürsünün arkasına. Tabii, değdi duvara biraz. 'Sürpriz'! Atatürk oynadı yerinden, düşüyor. Az önce çerçeveyi gevşetenler, bu defa seslendiler: 'Sayın Erbakan, tablo düşüyor!' Rahmetli gayriihtiyari döndü arkaya; neyse, havada yakaladı resmi. O hâli; gece TV'lerde, ertesi gün de gazetelerdeydi. 'Atatürk bile isyan etti!' filan gibi başlıklar atmışlardı. Pek çok köşe yazarı da günlerce bu minvalde yazılar yazmıştı. Öyleydi işte 'gazetecilik' o dönemde. Bu rezillikleri kurgulayanlar, yayınına müsaade edenler, şimdi etrafa gazetecilik dersleri vermezler mi? Ölürsün!.."
Sincan'da tanklar, Hürriyet fotoğraf çekemedi diye öğleden sonra tekrar caddelerde gezdirilmişti. 28 Şubat aynı zamanda bir medya darbesidir. Ama ne yazık ki müsebbipleri hesap vermedi ve bugün hâlâ başköşedeler!
 
Üçüncü yol
 
Tam bir yıldır erişime kapalı olan fitneler odası OdaTV'de taşlar yerinden oynadı. Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Koordinatörü Barış Terkoğlu site ile yollarını ayırdı.
Yeni yayın yönetmeni Serdar Cebe oldu. Gelişme "OdaTV’nin üçüncü evresi başlıyor" diye duyuruldu.
Birinci evre kurucu ekip (Cüneyt Özdemir, Soner Yalçın), ikinci evre kırıcı ekip (İki Barış). Üçüncüsü ne olacak kestirmek zor. Ama daha ılımlı bir hava eseceğini kestirmek güç değil...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.