Tarihî bir dönüm noktasından geçiyoruz. 41 yıldır vatanımızda kan akıtan terör örgütü PKK, mağara önünde bir seremoni ile silahları kazana atıp yaktı. Elbette bu noktaya kolay gelinmedi. Her şey dokuz ayda olup bitmedi; bu uzun bir mücadelenin sonucuydu.
İlk hamle 2009 yılında yapıldı. Önce adına 'Demokratik açılım süreci' denilen bir adım atıldı. Başbakan Erdoğan Meclis açılışında "Cesur bir adım attık. Bu bir milattır" dedi ve bütün makamları masanın üstüne koymaya hazır olduklarını bildirdi. Akabinde seçmeli ders, enstitü, televizyon kanalı gibi bazı düzenlemelere gidildi.
Bu dönem bir 'açılım' da bizden geldi. Osman Sağırlı, Kandil'e girip terör elebaşlarından Murat Karayılan ile uzunca bir röportaj yaptı. İki defa manşete taşıdık. Bu, milliyetçi tandanslı bir gazete için büyük bir riskti. Türkiye, psikolojik duvarları devirirken 'Türkiye' de gazete olarak kalıplarını yıktı. Hatta orada çektiği arkası dönük terörist fotoğrafı sembol oldu, o gün bugündür internette kullanılıyor. Arada Habur türü bir iki "yol kazası" yaşandı. Uludere'de provokasyon girişimi oldu. Sonra iş, 'Çözüm süreci' denilen bir döneme evrildi. Erdoğan, gerekirse baldıran zehrini içmeye hazır olduklarını belirterek net şekilde tavrını ortaya koydu.
Fakat çatışmasız geçen bu dönemi, PKK ve HDP 'Silahlanma ve isyana hazırlık süreci'ne dönüştürdü. 6-7 Ekim kışkırtmasıyla ve çukur eylemleriyle 'Çatışma süreci'ne girildi. Çok trajik olaylar yaşandı. Teröristlerin köstebek yuvasına çevirdiği kadim şehirler tarumar oldu. En az 800 asker ve polisimiz şehit düştü. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devletin güvenlik konsepti değişti. Sınır ötesi operasyonlarla terörün beli kırıldı. Kuzey Irak'ta girilmez denilen dağlara, mağaralara girildi. Irak'ta 300 kilometre içeri gidildi. Oturup beklenmedi, terör kaynağında kurutuldu. Örgüt, Mehmetçiğin bileğinin hakkıyla ve kendi millî silahlarının gücüyle eylem yapamaz hâle getirildi. Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail'in bölge ülkelerine yönelik tahrikleri, Irak'ta İran etkisinin kırılması, Avrupa'nın Türkiye'ye mecbur kalması, Suriye'de Esad'ın yıkılması gibi konjonktürel şartlar Türkiye'yi cesaretlendirdi, elini güçlendirdi, önünü açtı. Neticede ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli'nin sürpriz çıkışıyla 'Terörsüz Türkiye süreci’ başladı. Önce fesih geldi sonra silah bırakma. Finali 16 yılın ardından gördük.
PKK'nın sözünü tutup tutmayacağını yaşayarak göreceğiz. Ama bitiş düdüğü çalındı, psikolojik bariyer aşıldı. Devlet hatalarıyla yüzleşti, bölgeyi yatırımlarla tahkim etti. Örgüt, silahın çıkmaz sokak olduğu hakikatiyle yüzleşti. Türkiye yeni bir dönemin kapılarını araladı.
Günün sonunda PKK silah bırakırken elbette detaylara itirazlar gelebilir. Temkin ve ihtiyat şerhi konabilir. Ama terör silah bıraktığı için üzülmek, tiyatro diye kulp takmak, burun kıvırmak gerçekten anlaşılır şey değil. Bu AK Parti'nin, MHP'nin ya da DEM'in meselesi değil. Ülkenin derdi.
Sözcü ve Nefes gazeteleri, Kuzey Irak'ta silah yakanların başına ödül konan teröristler olduğunu yazdı. Güya "Arananlar törendeydi" diyorlardı. Oysa silahı suça karışana değil eli kanlı elebaşlarına yaktırdılar. Belini bükmüşsün, kündeye getirmişsin, burnunu sürtmüşsün... Temsilî de olsa silahı palaskayı atıp yakıyor. Daha ne istiyorsunuz?
Terör örgütü PKK'nın Irak'ın Süleymaniye şehrindeki silah yakma törenine birçok ülkeden 50'nin üzerinde gazeteci katılmış. Türkiye'den de çok sayıda meslektaşımız vardı. Mehmet Akif Ersoy (Habertürk), İsmail Küçükkaya (Halk Tv), Yıldıray Oğur (Karar), Nevzat Çiçek (Independent Türkçe), Kübra Par (Tv100), Nagehan Alçı (Habertürk), Kemal Öztürk (NTV), Mehmet Acet (Kanal7), Hüseyin Likoğlu (Yeni Şafak), Nazan Özcan (Agos), Tevfik Kadan (Aydınlık), Yusuf Tunçer (Aydınlık)...
Ağırlıklı olarak televizyon gazetecileri vardı. Yazdıklarını okudum, konuştuklarını izledim. Herkes kendi zaviyesinden bir şeyler anlattı, sosyal medyada paylaşım yaptı. Sıcakların kendilerini yaktıklarından, seyyar tuvaletlerin varlığına şaşırdıklarından filan bahsettiler. Bazı ifadelerini romantik bulsam da en dikkat çekici yazı Yıldıray Oğur'dan geldi. Bu iş tutarsa ve PKK tamamen biterse orada kaydedilen fotoğraflar, çekilen videolar, kaleme alınan yazılar, siyasi tarihin bir anekdotu olacak. Alevler içinde yanan o silah görüntüsü Türk basın ve siyasi tarihinin en önemli fotoğraflarından biri olarak hafızalarda yer bulacak.
Fatih Selek'in önceki yazıları...